Lübnan'ın başkenti ve en büyük şehri olan Beyrut, Akdeniz'in doğu kıyısında yer alan, binlerce yıllık tarihi, kozmopolit yapısı ve inanılmaz direnciyle tanınan bir metropoldür. "Doğu'nun Paris'i" olarak anılan bu şehir, tarih boyunca Fenikeliler, Romalılar, Osmanlılar ve Fransızlar gibi birçok medeniyetin izlerini taşımış, bu sayede benzersiz bir kültürel mozaik oluşturmuştur.
Beyrut, Lübnan'ın ortakıyısında, ülkenin kuzey ve güneyini birbirine bağlayan stratejik bir noktada bulunur. Şehir, antik çağlardan beri önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmuştur. Fenikeliler döneminde bir liman kenti olarak kurulan Beyrut, Roma İmparatorluğu zamanında hukuk eğitiminin merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Beyrut, Hristiyan ve Müslüman nüfusun yanı sıra çeşitli mezhep ve etnik grupları barındırır. Bu çeşitlilik, şehrin mimarisine, mutfağına ve günlük yaşamına yansır. Bir sokakta bir Roma dönemi hamamının kalıntıları, birkaç adım ötede bir Osmanlı konağı ve hemen yanında modern bir gökdelen görmek mümkündür.
Şehir, 1975-1990 yılları arasındaki iç savaşta büyük yara aldı. Özellikle şehir merkezi ağır hasar gördü. Ancak 1990'lardan itibaren başlayan yoğun yeniden yapılanma çabalarıyla, özellikle Solidere projesi kapsamında tarihi merkez büyük ölçüde restore edildi. 2020'deki liman patlaması ise şehri bir kez daha sarsmış, ancak Beyrutluların dayanıklılığını bir kez daha göstermiştir.
Beyrut, Lübnan mutfağının ve dünyaca ünlü meze kültürünün başkenti sayılır. Humus, falafel, tabule, şavurma gibi lezzetlerin en iyilerini burada tatmak mümkündür. Şehir, lüks restoranlardan sokak tezgahlarına kadar uzanan geniş bir yemek yelpazesi sunar.
Lübnan'ın başkenti Beyrut, sadece bir coğrafi başkent değil, aynı zamanda bir kültür, tarih ve direniş başkentidir. Trajediler ve zaferlerle dolu tarihine rağmen her daim hayat dolu, misafirperver ve yeniden ayağa kalkmayı başaran bir şehir olmuştur. Akdeniz'in bu eşsiz incisi, ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim vaat eder.