Gustave Flaubert'in 1857 tarihli başyapıtı Madame Bovary, edebiyat tarihinin en unutulmaz karakterlerinden Emma Bovary'nin trajik hikayesini anlatır. Roman, sadece bireysel bir trajediyi değil, aynı zamanda toplumsal eleştirileri de içeren çok katmanlı bir eserdir.
Romanın merkezinde, romantik beklentiler ile sıradan gerçeklik arasındaki uçurum yer alır. Emma Bovary, okuduğu romantik romanların etkisiyle oluşturduğu idealize edilmiş hayat hayalleri ile içinde sıkışıp kaldığı sıradan, sıkıcı taşra hayatı arasında sıkışmıştır.
Madame Bovary, insanın sahip olduklarıyla yetinmeyi öğrenememesinin trajik sonuçlarını gösterir. Flaubert, okuyucuya şu soruyu sordurur: "Gerçek mutluluk dışarıda mı aranmalı, yoksa içinde bulunulan koşulları anlamlandırarak mı bulunmalı?"
Emma'nın hikayesi, hayal kurmanın tehlikelerinden ziyade, hayaller ile gerçekler arasında sağlıklı bir denge kuramamanın yıkıcı etkilerini anlatır. Bu nedenle roman, yayınlandığı dönemden bugüne kadar geçerliliğini koruyan evrensel bir trajedi olarak kabul edilir.