Mandater yönetim veya Manda ve Himaye sistemi, I. Dünya Savaşı sonrasında, sömürgeciliğin yeni bir biçimi olarak ortaya çıkan ve Milletler Cemiyeti çatısı altında uygulanan bir yönetim modelidir. Bu sistem, savaş sonucunda yenilen devletlerden alınan toprakların ve henüz "kendi kendini yönetecek kapasitede görülmeyen" toplumların, "medeni" kabul edilen büyük devletler tarafından geçici olarak yönetilmesi ve eğitilmesi ilkesine dayanıyordu.
Geleneksel sömürgecilik eleştirileri ve Wilson İlkeleri'nin etkisiyle, açık işgal ve ilhak yerine daha "hukuki" ve "insani" bir kılıf aranmıştı. Manda sistemi, galip devletlere bu topraklar üzerinde denetim sağlarken, aynı zamanda bir "vesayet" ve "medeniyet götürme" misyonu görüntüsü veriyordu. Temel amaç, manda altındaki bölgenin nihayetinde bağımsızlığa hazır hale getirilmesi olarak ifade edilse de, pratikte bu çoğu zaman uzun yıllar süren bir ekonomik ve siyasi kontrol mekanizmasına dönüştü.
Milletler Cemiyeti, manda bölgelerini gelişmişlik seviyelerine göre üç sınıfa ayırmıştı:
"Manda ve Himaye" kavramı Türkiye için hayati bir öneme sahiptir. Mondros Mütarekesi'nden sonra işgal edilen Anadolu'nun kurtuluşu için bazı aydınlar ve gruplar (örneğin Wilson Prensipleri Cemiyeti), ABD veya İngiltere'nin mandası altına girmeyi, tam bağımsızlıktan daha gerçekçi ve güvenli bir yol olarak görüyordu. Ancak Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, "Ya istiklal, ya ölüm!" parolasıyla bu fikre şiddetle karşı çıktı. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde "manda ve himaye kabul olunamaz" kararı alınarak, tam bağımsızlık hedefi kesinleştirildi. Bu tavır, Türk Kurtuluş Savaşı'nın temel felsefesini oluşturdu.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Milletler Cemiyeti'nin yerini Birleşmiş Milletler (BM) aldı. Manda sistemi de Vesayet Sistemi'ne dönüştürüldü. Zamanla manda altındaki tüm bölgeler bağımsızlıklarını kazandı. Ancak, manda güçlerinin keyfi sınırlar çizmesi (özellikle Orta Doğu'da), etnik ve dini gerilimleri derinleştirerek günümüze kadar uzanan birçok sorunun temelini attı.
Mandater yönetim, 20. yüzyılın ilk yarısında uygulanan, sömürgeciliğin yeni bir versiyonuydu. Türk milletinin bu sistemi reddederek verdiği bağımsızlık mücadelesi, mazlum milletlere ilham kaynağı olmuş ve "manda" fikrinin aslında bir bağımlılık düzeni olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Tarihsel bir kavram olmasına rağmen, günümüz uluslararası ilişkilerinde "vesayet" ve "himaye" arayışları şeklinde yansımaları tartışılmaya devam etmektedir.