Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk'un 2008 yılında yayımlanan Masumiyet Müzesi romanı, sadece bir aşk hikayesi anlatmakla kalmaz, aynı zamanda İstanbul'un sosyal ve kültürel dönüşümüne de ayna tutar. Romanın merkezinde yer alan iki ana karakter, Kemal Basmacı ve Füsun Keskin'in trajik aşkı, okurları derinden etkilemiştir.
Kemal, zengin ve seçkin bir ailenin oğlu olarak 1950'lerin İstanbul'unda doğar. Amerika'da eğitim görmüş, iş hayatında başarılı, toplumun üst tabakasına mensup biridir. Ancak bu ayrıcalıklı hayat, onu mutsuz ve tatminsiz hissettirir.
Kemal'in Füsun'a olan aşkı, başlangıçta masum bir tutku olarak başlar ancak zamanla bir takıntıya dönüşür. Füsun'la geçirdiği her anı, ona dokunan her eşyayı saklayarak oluşturduğu müze, bu takıntının somut bir ifadesidir.
Füsun, Kemal'in uzak akrabasıdır ve ondan farklı olarak orta sınıf bir aileden gelir. Güzel, genç ve hayalleri olan bir kadındır. Sinemaya ilgi duyar ve oyuncu olmak ister.
Füsun, Kemal'le olan ilişkisinde hem fiziksel hem de duygusal olarak derin bir bağ kurar. Ancak bu ilişki, toplumsal normlar ve sınıf farklılıkları nedeniyle karmaşık bir hal alır.
Kemal ve Füsun'un ilişkisi, sadece iki insanın aşk hikayesi değil, aynı zamanda:
Roman, aynı zamanda gerçek hayatta İstanbul'da bulunan Masumiyet Müzesi'ne de ilham kaynağı olmuştur. Orhan Pamuk, romanı yazdıktan sonra Çukurcuma'da bu müzeyi kurmuş ve Kemal'in topladığı nesneleri sergilemiştir.
Kemal ve Füsun, Türk edebiyatının en unutulmaz aşık çiftlerinden biridir. Onların hikayesi, aşkın, tutkunun, takıntının ve kaybın evrensel temalarını İstanbul'un renkli dokusu içinde işler. Orhan Pamuk, bu karakterler aracılığıyla okurlara insan ruhunun derinliklerine yolculuk yapma fırsatı sunar.