Atatürk'ün temel ilkelerinden biri olan Milliyetçilik, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesini şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Bu yazıda, milliyetçilik ilkesinin ne anlama geldiğini ve bu ilkenin hayata geçirilmesinde Türk Dil Kurumu (TDK)'nun oynadığı kritik rolü inceleyeceğiz.
Atatürkçü milliyetçilik anlayışı, ırkçılığa dayanmayan, ulusal bağımsızlık, ulusal birlik ve çağdaşlaşma hedeflerini temel alan bir ilkedir. Bu anlayışa göre millet; dil, kültür ve ortak ideal birliği ile oluşur. Temel özellikleri şunlardır:
Atatürk, milli kimliğin en güçlü bağlarının başında dil ve kültürün geldiğine inanıyordu. Osmanlıca'nın Arapça ve Farsça etkisiyle halktan kopuk bir dil haline gelmesi, milli birliğin önünde engel teşkil ediyordu. İşte tam da bu noktada, milliyetçilik ilkesini dil alanında somutlaştırmak için 12 Temmuz 1932'de Türk Dil Kurumu kuruldu.
Milliyetçilik ilkesi, sadece siyasi bir sınırı değil, kültürel ve dilsel bir kimliği de ifade eder. Türk Dil Kurumu, bu ilkenin dil alanındaki bayrak taşıyıcısı olarak görev yapmıştır. Amacı, Türkçeyi yok etmek değil, onu yabancı unsurların baskısından kurtararak zenginleştirmek, sadeleştirmek ve ulusal birliğin sağlam bir temeli haline getirmekti. Bugün konuştuğumuz modern Türkçenin şekillenmesinde TDK'nın çalışmalarının etkisi büyüktür. Bu nedenle, "Milliyetçilik İlkesi" denildiğinde, onun sadece siyasi değil, aynı zamanda kültürel bir proje olduğunu ve TDK'nın bu projenin en önemli kurumsal ayaklarından biri olduğunu unutmamak gerekir.