Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak dönemine damga vuran, dünya mimarlık tarihinin en büyük ustalarından biri olan Mimar Sinan, yalnızca bir mimar değil, aynı zamanda bir mühendis, şehir plancısı ve sanat dehasıdır. Eserleriyle İstanbul’un ve Anadolu’nun silüetini şekillendiren Sinan, “Koca Sinan” veya “Mimar Sinan” olarak anılır. Bu yazıda, onun hayatına ve ölümsüz eserlerine yakından bakacağız.
Mimar Sinan, 1489-1490 yıllarında Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya geldi. Devşirme sistemiyle Yeniçeri Ocağı’na alındı ve askerlik kariyeri boyunca birçok sefere katıldı. Bu seferler sırasında köprü, kale gibi yapılar inşa etme fırsatı bularak mühendislik yeteneğini geliştirdi. 1538’de Başmimar olarak atandı ve ölümüne kadar (1588) bu görevi sürdürdü. 50 yılı aşkın başmimarlık döneminde, sayısız cami, medrese, köprü, hamam, kervansaray ve suyolu inşa etti.
Mimar Sinan, kendi mimari kariyerini üç büyük eserle tanımlamıştır:
İstanbul’da inşa ettiği ilk sultan camisidir. Merkezi kubbe etrafında dört yarım kubbe ile “dört yapraklı yonca” plan şemasının başarılı bir örneğidir. Zarif ve süslü mimarisiyle dikkat çeker.
Kanuni Sultan Süleyman adına inşa edilen bu cami, sadece bir ibadethane değil, bir külliye olarak tasarlanmıştır. Medreseler, kütüphane, hastane, hamam, imaret ve dükkanlarla bir sosyal komplekstir. Mimar Sinan, burada akustik, havalandırma ve ışık oyunları konusundaki dehasını konuşturmuştur. İstanbul silüetinin vazgeçilmez parçasıdır.
Mimar Sinan’ın 80’li yaşlarında inşa ettiği ve “ustalık eserim” dediği bu başyapıt, dünya mimarlık tarihinin en önemli yapılarından biridir. 31,30 metre çapındaki tek bir kubbeyi 8 fil ayağı üzerine oturtmuş, iç mekanda ferahlık ve bütünlük hissini zirveye taşımıştır. İnce, zarif minareleri ve mükemmel oranlarıyla bir estetik şaheserdir.
Mimar Sinan, yalnızca Osmanlı mimarisinin değil, tüm dünya mimarlık mirasının en önemli figürlerinden biridir. Eserleri, gücü, estetiği ve insan ihtiyaçlarını gözeten işlevselliği bir araya getirir. İstanbul’da Süleymaniye’ye, Edirne’de Selimiye’ye baktığımızda, sadece taş ve mermerden yapılar değil, bir dehanın zamana meydan okuyan fikirlerini görürüz. Onun mirası, bugün hala hem mimarlara ilham vermekte hem de milyonlarca insanı hayranlık içinde bırakmaktadır.