Osmanlı İmparatorluğu'nun ve dünya mimarlık tarihinin en büyük dehalarından biri olan Mimar Sinan, geride Süleymaniye Camii, Selimiye Camii, Edirne'deki Üç Şerefeli Cami gibi yüzlerce ölümsüz eser bıraktı. Peki, bu büyük ustanın kendisi için tasarladığı son eser olan mezarı nerede bulunuyor? Gelin, bu sorunun cevabını ve mezarın hikayesini birlikte keşfedelim.
Mimar Sinan'ın mütevazı mezarı, İstanbul'un silüetine damgasını vuran en görkemli eserlerinden biri olan Süleymaniye Külliyesi'nin hemen dışında, kendi adıyla anılan sokağın başında yer alır. Burası, Sinan'ın kendi deyimiyle "kalfalık eserim" dediği Süleymaniye Camii kompleksinin kuzeydoğu köşesidir. Mezar, caminin dış avlu duvarına bitişik, açık bir türbe şeklindedir.
Mimar Sinan'ın mezarı, sadeliğiyle dikkat çeker. Şeffaf camekanlarla korunan mezar odasının üzerinde, sekiz sütunun taşıdığı kubbeli klasik bir türbe yapısı bulunur. Mezar taşı, Osmanlı mezar taşı geleneğine uygun şekilde baş ve ayak şahidesi olmak üzere iki parçadan oluşur.
Mezar taşındaki kitabe, Sinan'ın ölüm tarihini ve onun mimarlık kariyerini özetleyen şiirsel ifadeler içerir. Ölüm tarihi Hicri 996 (Miladi 1588) olarak belirtilir. Kitabede, onun "muhteşem yapıların mimarı" olduğu vurgulanır.
Mimar Sinan Türbesi, İstanbul'u ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin, özellikle de mimarlık ve tarih meraklılarının uğrak noktasıdır. Ziyaretçiler, bu mütevazı alanda, dünyayı değiştiren bir dehanın azametiyle, mezarının sadeliğini yan yana görme fırsatı bulur. Türbenin hemen yanındaki sokakta, Sinan'ın el aletleri ve kişisel eşyalarının sergilendiği küçük bir müze de bulunmaktadır.
Mimar Sinan, yüzlerce anıtsal eser yaratmış olmasına rağmen, kendi için sade ve gösterişsiz bir mezar yeri seçmiştir. Bu tercih, onun tevazusunu ve sanatını gösterişten uzak, ilahi bir amaç için yaptığı inancını yansıtır. Süleymaniye Camii'nin gölgesindeki bu mütevazı türbe, ziyaretçilerine şu mesajı verir: "Asıl kalıcı olan, taşın değil, eserin ve fikrin ta kendisidir." İstanbul'da yolunuz düşerse, bu büyük dehayı kendi eserinin yanında ziyaret etmek, tarihe dokunmak için eşsiz bir fırsattır.