Mimarlık denince akla ilk gelen, elinde kalem ve eskiz defteriyle zarif çizimler yapan bir figürdür. Peki, mimarlık okumak için gerçekten doğuştan gelen bir "çizim yeteneği" şart mıdır? Bu soru, mimarlık hayali kuran birçok öğrencinin zihnini kurcalar. Gelin, bu yaygın yanılgıyı birlikte inceleyelim.
Öncelikle şunu netleştirelim: Mimarlık bölümüne başlamak için üst düzey, sanatsal bir çizim yeteneği kesinlikle bir ön koşul değildir. Türkiye'deki ve dünyadaki saygın mimarlık okullarının yetenek sınavıyla öğrenci aldığı dönemler geride kaldı. Bugün, çoğu program öğrenci seçimini akademik başarı (TYT-AYT puanı) ve portfolyo (varsa) üzerinden yapıyor.
Mimarlık eğitiminin temel amaçlarından biri, öğrenciye "mimari ifade araçlarını" öğretmektir. Bu da çizimi, maket yapmayı ve dijital araçları kullanmayı içerir. Dolayısıyla okul, sıfırdan başlayan birine bile bu becerileri kazandırmayı hedefler.
Çizim, mimarın düşünme ve iletişim aracıdır. Önemli olan sanatsal güzellik değil, fikri aktarabilme gücüdür.
Günümüz mimarlık pratiğinde, geleneksel çizim araçlarının yanı sıra güçlü dijital araçlar hakim. Bu da "çizemiyorum" endişesini büyük ölçüde hafifletiyor.
Bu programları etkin kullanabilmek, el çizimi kadar (hatta bazı ofislerde daha fazla) değerli bir beceri haline geldi.
Mimarlık, çizimden çok daha fazlasıdır. Analitik düşünme, mekân algısı, problem çözme, tarih ve teori bilgisi, malzeme ve teknolojiye hâkimiyet, ekip çalışması, müşteri ilişkileri... Liste uzar gider. Çizim ise bu bütünün bir parçası, öğrenilebilir bir dilidir.
Eğer mimarlık istiyor ancak çizim konusunda kendinize güvenmiyorsanız:
Unutmayın: Büyük mimarların çoğu, muhteşem eskizler çizen sanatçılar değil, derin bir mekânsal anlayışa ve kavramsal düşünceye sahip olanlardır. Çizim, bu anlayışı ifade etmenin yollarından sadece biridir. Eğer mimarlığa ilgi duyuyor ve tutkunuz varsa, "çizim yeteneğim yok" diyerek bu yoldan vazgeçmeyin. Yolculuğa başlayın, gerisi gelecektir.