Türk edebiyatının belki de en çok konuşulan, en gizemli aşk şiirlerinden biri olan Monna Rosa, şairi Sezai Karakoç ile birlikte anılsa da, gerçek sahibi olarak Şükrü Erbaş'ın adıyla gündeme gelmiştir. Peki, bu dokunaklı şiir kime yazıldı? İşte, edebiyat dünyasında yıllardır süren bu büyük sorunun cevabı ve şiirin arkasındaki ilham verici hikaye.
Monna Rosa şiiri, uzun yıllar boyunca ünlü şair Sezai Karakoç'a atfedilmiştir. Ancak, daha sonra yapılan araştırmalar ve şairin kendi açıklamaları, şiirin aslında Şükrü Erbaş tarafından kaleme alındığını ortaya koymuştur. Bu karışıklığın nedeni, şiirin el yazısıyla dolaşımı ve kimin tarafından yazıldığının tam olarak bilinmemesidir.
Şiirin kime yazıldığı sorusuna gelince... Monna Rosa, gerçek bir kişi değildir. Şükrü Erbaş, bu şiiri lise yıllarında, platonik bir aşk yaşadığı ve "gül" anlamına gelen "Rosa" ismini verdiği hayali bir kadın karakter için yazmıştır. "Monna" ise, İtalyanca'da "Hanımefendi" anlamına gelir. Yani Monna Rosa, "Hanımefendi Gül" demektir ve şairin zihninde yarattığı, özlem duyduğu, idealize ettiği bir sevgili tipini temsil eder.
Monna Rosa, yazıldıktan sonra öylesine sevilmiş ve benimsenmiştir ki, bestelenerek bir şarkıya dönüşmüş ve nesiller boyunca dilden dile dolaşmıştır. Kimliği belirsiz olan bu şiir, bir süre sonra halka mal olmuş ve herkesin kendi aşkını yüklediği bir sembol haline gelmiştir. Bu durum, şiirin asıl sahibinin unutulmasına ve yanlış şairlere atfedilmesine neden olmuştur.
Monna Rosa, gerçek bir kadına değil, bir şairin yüreğindeki platonik aşkın ve özlemin somutlaşmış haline yazılmıştır. Bu gizem, onu Türk edebiyatının en çok sevilen ve konuşulan şiirlerinden biri yapmaya devam etmektedir. Şiir, bize şunu hatırlatır: Bazen en kalıcı eserler, gerçek değil, hayali olanın peşinden gider.