Dünya spor tarihine adını altın harflerle yazdıran Muhammed Ali, şüphesiz ki boks sporuyla özdeşleşmiş bir isimdir. "En Büyük" (The Greatest) lakabını taşıyan Ali, yalnızca bir sporcu değil, aynı zamanda döneminin sosyal ve siyasi ikliminde önemli bir figür, bir aktivist ve dünya çapında bir ikondu. Peki, onu bu denli efsanevi kılan boks kariyeri nasıldı? Gelin, bu büyük ismin ringlerdeki yolculuğuna birlikte göz atalım.
Muhammed Ali, o zamanlar Cassius Clay adıyla, 1960 Roma Olimpiyatları'nda altın madalya kazandıktan sonra profesyonel boksa adım attı. 1964'te, döneminin yenilmez görülen şampiyonu Sonny Liston'ı yenerek ilk kez dünya ağır sıklet şampiyonu oldu. Kariyeri, teknik becerisi, olağanüstü çevikliği ("kelebek gibi uçar, arı gibi sokarım" sözü meşhurdur) ve psikolojik savaşlarıyla damga vurdu.
Toplamda 56 maçın 55'ini kazandı (37'si nakavt). Üç kez dünya ağır sıklet şampiyonluğunu kazanarak bu alanda bir ilki başardı.
Ali, geleneksel, ağır ve sabit ağır sıklet boks anlayışını kökünden değiştirdi. Rakibinden daha hafif ve hızlı olmanın avantajını kullandı. Ayak hareketleri, savunmadaki kabiliyeti ve ani seri yumruk kombinasyonlarıyla bir efsane yarattı. Sadece ringde değil, mikrofona karşı da son derece yetenekliydi; rakipleriyle alay eden şiirler yazar, maç öncesi gösterileriyle psikolojik üstünlük sağlardı.
Muhammed Ali'nin önemi, yalnızca sportif başarılarından gelmez. Vietnam Savaşı'na karşı çıkması ve askere gitmeyi reddetmesi (1971'de temyizde aklandı), İslam dinini seçmesi, ırkçılık ve sosyal adaletsizlikle mücadelesi, onu tüm dünyada saygı duyulan bir vicdan sembolü haline getirdi. Parkinson hastalığıyla olan mücadelesi de onun azmini ve insanlığını gösterdi.
Muhammed Ali, boks sporunun gelmiş geçmiş en karizmatik, yetenekli ve etkili ismidir. Sporu, kişiliği ve duruşuyla milyonlarca insana ilham kaynağı olmuş, "şampiyon" kelimesine yeni bir anlam katmıştır. Mirası, ringlerin çok ötesine uzanır ve o, haklı olarak 20. yüzyılın en önemli figürlerinden biri olarak anılır. 🏅