Lozan Barış Antlaşması’nın hemen ardından, 30 Ocak 1923’te imzalanan “Türk ve Yunan Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol”, tarihte zorunlu göç anlamına gelen kitlesel bir nüfus değişimini öngörüyordu. Ancak bu süreç, uygulamaya geçildiğinde beklenmedik ve karmaşık bir dizi sorunu da beraberinde getirdi. Peki, bu “mübadele sorunu” tam olarak neydi ve nasıl çözüme kavuşturuldu?
Sözleşmenin 1. maddesi, “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklular” ile “Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklular”ın zorunlu mübadelesini öngörüyordu. Ancak kritik soru şuydu: “Yerleşmiş (etabli)” kimdir?
Bu anlaşmazlık, başta İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri olmak üzere yüzbinlerce insanın statüsünü belirsizliğe sürükledi ve iki ülke arasında ciddi bir diplomatik krize yol açtı.
Çözüm, ani bir hamleden ziyade, zaman içinde gelişen diplomatik adımlarla geldi.
10 Haziran 1926’da imzalanan bu ek sözleşme, mübadelenin teknik ve idari sorunlarını (taşınmaz malların tasfiyesi gibi) düzenlemeye çalıştı. Asıl önemi, iki ülkenin “etabli” tanımı konusundaki uzlaşmazlığı resmi olarak kabul etmesi ve bu konuyu çözmek üzere görüşmeleri sürdürme iradesini göstermesidir. Bir nevi “sorunu dondurma” anlaşmasıydı.
30 Nisan 1930 tarihinde imzalanan “İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Antlaşması”, mübadelenin açtığı yaraları saran ve ilişkileri normalleştiren nihai adım oldu. Bu antlaşmayla:
Ekim 1930’da Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos’un Ankara’yı ziyareti, çözümün siyasi ve sembolik taçlandırılmasıydı. Bu ziyaret, iki ülke arasında “dostluk, tarafsızlık, uzlaşma ve hakemlik antlaşmaları” imzalanmasına vesile oldu. Venizelos, ertesi yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi.
Nüfus mübadelesi sorununun çözümü, uluslararası hukukta önemli bir emsal teşkil etti. Çözüm sürecinin anahtar noktaları şunlardır:
Nihayetinde, 1930 Ankara Antlaşması, Lozan’la çizilen sınırları ve azınlık hakları rejimini perçinleyerek, Türkiye ve Yunanistan arasında 30 yıl sürecek bir barış döneminin başlangıcı oldu. Bu süreç, tarihte zorunlu göçün trajedisinden, karşılıklı uzlaşı ve diplomatik olgunlukla kalıcı bir komşuluk ilişkisi inşa etmenin nadir örneklerinden biri olarak kayıtlara geçti.