Bağışıklık sistemimiz, hastalıklara karşı iki temel stratejiyle savaşır: Aktif Bağışıklık ve Pasif Bağışıklık. Bu yazıda, vücudun "hazır koruyucu askerler" devreye aldığı pasif bağışıklık mekanizmasını, en bilinen iki örneği olan serum ve anne sütü üzerinden inceleyeceğiz.
Pasif bağışıklık, kişinin kendi bağışıklık sistemi antikor üretmeden, dışarıdan hazır antikorlar alarak kısa süreliğine korunmasıdır. Yani savunma, "üretim içeride" değil, "hazır ithal" şeklindedir. Bu nedenle koruma hemen başlar, ancak antikorlar zamanla yıkıldığı için kalıcı değildir (birkaç hafta ile birkaç ay arası).
Yenidoğan bir bebeğin bağışıklık sistemi henüz tam gelişmemiştir. Anne, hamilelik sırasında plasenta yoluyla ve doğumdan sonra özellikle ilk süt olan kolostrum ile bebeğe hazır antikorlarını (IgG ve IgA) aktarır. Bu antikorlar, bebeği hayatının ilk kritik aylarında, solunum ve bağırsak enfeksiyonlarına karşı korur. Bu, doğanın en muhteşem koruma mekanizmalarından biridir.
Bu yöntem, acil durumlarda veya belirli bir hastalığa karşı hızlı koruma/ tedavi sağlamak için tıbbi müdahale ile uygulanır. İşleyiş şöyledir:
Önemli Not: Serum tedavisi, bağışıklık sisteminin yabancı proteinlere aşırı tepki vermesi riski (serum hastalığı) nedeniyle dikkatle uygulanır.
Pasif bağışıklık, vücuda zaman kazandıran acil müdahale ve kısa süreli koruma sistemidir. İster doğanın bir armağanı olan anne sütüyle, ister modern tıbbın bir ürünü olan tedavi serumlarıyla olsun, bu mekanizma hayat kurtarıcı bir rol oynar. Ancak unutmamak gerekir ki, uzun vadeli ve sağlam koruma için aşılar yoluyla kazanılan aktif bağışıklık çok daha güçlü ve kalıcı bir savunma sağlar.