Postmodernizm, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve modernizmin katı kurallarına, ilkelerine bir tepki olarak doğan bir sanat ve edebiyat akımıdır. Postmodern roman, gerçeklik, anlatı ve yazarın rolü hakkındaki geleneksel fikirleri sorgular. İşte bu türün en belirgin üç özelliği:
Üstkurmaca, "kurmaca üstüne kurmaca" anlamına gelir. Romanın bir kurgu olduğunu gizlemek yerine, bunu açıkça okuyucunun yüzüne vuran bir anlatım tekniğidir.
Örnek: "Bu noktada, kahramanımızın odadan çıkıp gitmesi gerekiyor, ama kapının kolunun tutuk olduğunu yeni fark ettim."
Metinlerarasılık, bir metnin başka metinlerle olan ilişkisini ifade eder. Hiçbir metin tamamen özgün değildir; her metin, kendinden önce yazılmış diğer metinlerden izler, alıntılar veya göndermeler taşır.
Örnek: Bir romanda, Shakespeare'den bir dizenin alıntılanması veya Kırmızı Başlıklı Kız masalının arka plana yerleştirilmesi metinlerarasılığa örnektir.
Parodi, ciddi olarak kabul edilen bir eseri, bir türü veya bir stili, mizahi ve eleştirel bir amaçla taklit etme sanatıdır. Amaç sadece güldürmek değil, aynı zamanda eleştirmek ve yıkmaktır.
Örnek: Don Kişot, şövalye romanları türünün bir parodisidir. Modern bir örnek olarak, polisiye romanların klişeleriyle dalga geçen bir roman yazılabilir.
Postmodern roman, bu üç teknikle—Üstkurmaca, Metinlerarasılık ve Parodi—okuyucuyu rahatsız eder, şaşırtır ve düşündürür. Ona, anlatılan hikayenin "sadece bir hikaye" olduğunu, gerçekliğin ise çok katmanlı ve göreceli bir kavram olduğunu hatırlatır. Bu türde okuyucudan beklenen, hikayenin peşinden gitmekten çok, onun nasıl inşa edildiğini keşfetmek ve anlamı kendisi üretmektir.