Pragmatizm, 19. yüzyılın sonlarında Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan ve gerçeği pratik sonuçlarıyla değerlendiren bir felsefi akımdır. Geleneksel felsefenin soyut tartışmalarına tepki olarak doğan bu akım, bir düşüncenin değerinin onun somut yaşamdaki karşılığına bakılarak belirlenmesi gerektiğini savunur. Günlük dilde "pragmatik olmak" deyimi de bu felsefeden türemiştir.
Pragmatizmin merkezinde, bilgi ve gerçeklik anlayışını kökten değiştiren birkaç temel ilke bulunur:
Pragmatizmin kurucusu kabul edilir. Ona göre bir kavramın anlamı, onun gözlemlenebilir pratik sonuçlarında yatar. "Düşüncemizin nesnesi, düşüncemizin pratikte yol açtığı etkilerden başka bir şey değildir" görüşünü savunmuştur.
Pragmatizmi popülerleştiren isimdir. James, doğruluk teorisini "en iyi işleyen, bize en faydalı olan inanç" olarak tanımlar. Onun için bir inancın doğruluğu, onun bireyin hayatında nasıl bir işlev gördüğüne bağlıdır. "Hakikat olaylara uymak değil, olayları yaratmaktır" der.
Pragmatizmi eğitim ve demokrasi alanına taşımıştır. "Araçsalcilik" adını verdiği yaklaşımıyla, düşüncenin bir problem çözme aracı olduğunu vurgular. Eğitimi, pasif bilgi aktarımı değil, aktif deneyim süreci olarak görür.
Pragmatizm, katı ideolojiler yerine sorun çözme odaklı, esnek politikaları savunur. Demokrasiyi, en iyi işleyen ve toplumsal sorunlara en iyi çözüm üreten sistem olarak görür.
John Dewey'in etkisiyle, "yaparak yaşayarak öğrenme" modeli gelişmiştir. Eğitimin amacı, öğrenciyi gerçek hayata hazırlamak ve problem çözme becerisi kazandırmaktır.
Evrensel ve değişmez ahlak kuralları yerine, duruma özgü ve sonuç odaklı bir etik anlayışı getirir. Bir eylemin ahlaki değeri, onun yol açtığı sonuçlarla değerlendirilir.
Bilimsel teoriler, mutlak gerçekler değil, doğayı anlamak ve kontrol etmek için kullanılan işlevsel araçlar olarak görülür. Teoriler, yeni veriler ışığında değişebilir ve gelişebilir.
Pragmatizm, önemli eleştirilere de maruz kalmıştır:
Pragmatizm, teoriden pratiğe, soyuttan somuta bir kaymayı temsil eder. Hızlı değişen, karmaşık problemlerle dolu modern dünyada, esnek, deneyime açık ve sonuç odaklı düşünme biçimleri giderek daha değerli hale gelmektedir. Eleştirileri dikkate alındığında dahi, pragmatizm bize bir düşünceyi, inancı veya politikayı değerlendirirken basit bir soru sormayı öğretir: "Bu, kimin için, ne şekilde ve hangi sonuçlarla işe yarıyor?" Bu soru, hem kişisel kararlarımızda hem de toplumsal meselelerde daha berrak bir zihinle hareket etmemize yardımcı olabilir.