Saltanatın kaldırılması, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecindeki en kritik adımlardan biridir. Bu karar, yüzyıllar boyunca devam eden bir yönetim geleneğini sona erdirerek, modern ve laik bir devlet yapısının temellerini atmıştır. Peki, bu köklü değişim tam olarak ne zaman ve nasıl gerçekleşti? Gelin, bu tarihi dönüm noktasını birlikte inceleyelim.
Saltanat, 1 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından kaldırılmıştır. Bu karar, "Saltanatın İlgasına Dair Kanun" ile resmiyet kazanmıştır. Aynı gün, son Osmanlı Padişahı VI. Mehmed Vahdettin'in ünvanı TBMM kararıyla kaldırılmış, hilafet ise saltanattan ayrılarak Osmanlı Hanedanı'na bırakılmıştır.
Saltanatın kaldırılması, bir anda alınan bir karar değil, Kurtuluş Savaşı sürecinde olgunlaşan bir fikrin sonucudur. İşte temel nedenler:
TBMM'deki tartışmalar oldukça hararetli geçti. Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1922'de mecliste yaptığı tarihi konuşmada şu ifadeleri kullandı: "Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilmez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı (zorla el koymuşlardı). Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor."
Saltanatın kaldırılmasıyla birlikte, son Osmanlı Padişahı VI. Mehmed Vahdettin, 17 Kasım 1922'de bir İngiliz gemisiyle Malta'ya, oradan da Hicaz'a giderek ülkeyi terk etti. TBMM, 18 Kasım 1922'de Abdülmecid Efendi'yi halife seçti. Hilafet makamı, saltanattan ayrılmış ve sembolik bir dini liderlik statüsüne dönüşmüştü. (Hilafet ise 3 Mart 1924'te kaldırılacaktı.)
1 Kasım 1922, Türk milletinin kendi kaderini tam anlamıyla eline aldığı, monarşik bir geleneği hukuki yollarla ve barışçıl bir şekilde sonlandırdığı tarihtir. Saltanatın kaldırılması, sadece bir yönetim biçiminin değişimi değil, aynı zamanda zihniyet dönüşümünün ve milli iradenin taçlandığı bir devrimdir. Bu karar olmasaydı, bugünkü laik, demokratik ve modern Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri bu kadar sağlam atılamazdı.