Sosyal devlet, vatandaşlarının sosyal ve ekonomik refahını sağlamayı, sosyal adaleti ve sosyal güvenliği tesis etmeyi anayasal bir görev olarak üstlenen devlet modelidir. Klasik liberal devlet anlayışının "bekçi devlet" rolünün ötesine geçerek, piyasa koşullarının yarattığı eşitsizlikleri azaltmayı ve herkese asgari bir yaşam standardı sunmayı hedefler.
Modern sosyal devlet kavramı, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Sanayi Devrimi'nin yarattığı sosyal sorunlara (yoksulluk, işsizlik, çalışma koşulları) bir tepki olarak doğmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, özellikle Batı Avrupa'da refah devleti modelleriyle kurumsallaşmıştır.
Vatandaşları hastalık, işsizlik, yaşlılık ve malullük gibi risklere karşı koruyan sistemler kurar (emeklilik, sağlık sigortası, işsizlik ödeneği).
Vergi politikaları (artan oranlı vergi) ve sosyal transferlerle gelir dağılımındaki eşitsizlikleri azaltmaya çalışır. Formüle dökecek olursak, amaç şudur: \( \text{Gelir Eşitsizliği} \downarrow = \text{Sosyal Refah} \uparrow \)
Eğitim, sağlık, konut, ulaşım gibi temel hizmetleri herkes için erişilebilir ve çoğunlukla ücretsiz/ucuz sunar.
Piyasa ekonomisinin olumsuz sonuçlarını yumuşatır, güçsüz kesimleri (çocuklar, engelliler, yaşlılar) korur.
Kapsayıcı, evrenselci yaklaşım. Yüksek vergi, yüksek hizmet. Tüm vatandaşlara kapsamlı sosyal haklar sunar.
Sigorta temelli, mesleklere göre farklılaşan sistem. Sosyal haklar genellikle istihdam ve prim ödeme kayıtlarına bağlıdır.
Minimal, hedefe yönelik yaklaşım. Sosyal yardımlar daha çok yoksul kesime odaklanır, genel vergi yükü daha düşüktür.
Aile odaklı, parçalı koruma. Resmi sosyal güvenlik sisteminin yanında aile dayanışması önemli bir rol oynar.
Sosyal devlet, piyasa ekonomisi ile demokratik siyaset arasında bir denge kurarak, sadece ekonomik büyümeyi değil, toplumsal refahı ve dayanışmayı da hedefleyen bir modeldir. Biçimi ve kapsamı ülkeden ülkeye değişse de, temel amacı "insan onuruna yaraşır bir yaşam hakkını" güvence altına almaktır. 21. yüzyılda, dijitalleşme, iklim değişikliği ve demografik dönüşüm gibi yeni küresel zorluklar karşısında sosyal devlet ilkesinin nasıl yeniden yorumlanacağı ve uygulanacağı en önemli tartışma konularından biridir.