Sosyoloji, toplumun sistematik bir şekilde incelenmesini sağlayan bir bilim dalıdır. 19. yüzyılda, Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi'nin yol açtığı büyük toplumsal dönüşümlerin ardından ortaya çıkmıştır. Bu köklü değişimleri anlamlandırmaya çalışan bir grup düşünür, sosyolojinin temel taşlarını döşemiş ve onu bağımsız bir disiplin haline getirmiştir. İşte sosyolojinin kurucu babaları ve onların eşsiz katkıları.
Fransız filozof Auguste Comte, sosyolojinin isim babasıdır. "Sosyoloji" terimini ilk kez o kullanmış ve toplumun bilimsel yöntemlerle, yani pozitivizm ile incelenmesi gerektiğini savunmuştur. Ona göre, tıpkı doğa bilimlerinde olduğu gibi, toplumsal olaylar da gözlemlenebilir ve genel yasalara bağlanabilir. Comte, toplumun evrimini üç aşamalı bir yasa ile açıklamıştır: Teolojik, Metafizik ve Pozitivist Aşama. Amacı, toplumsal düzensizliği bilim yoluyla çözerek daha iyi bir toplum inşa etmekti.
Alman filozof ve ekonomist Karl Marx, sosyolojiye sınıf çatışması kavramını kazandırmıştır. Onun analizlerinin merkezinde tarihsel materyalizm ve kapitalizm eleştirisi vardır. Marx'a göre, toplumun temel dinamiği, üretim araçlarına sahip olan burjuvazi ile sadece emek gücünü satabilen proletarya arasındaki çatışmadır. Bu çatışmanın kaçınılmaz sonucunun, işçi sınıfının gerçekleştireceği bir devrim olduğunu öngörmüştür. Görüşleri, sosyolojide "Çatışma Teorisi"nin temelini oluşturur.
Fransız sosyolog Émile Durkheim, sosyolojinin bir üniversite disiplini olarak kurulmasında en etkili isimdir. Ona göre sosyolojinin inceleme nesnesi "toplumsal olgular"dır ve bireylerden bağımsız, kendine özgü bir gerçekliği vardır. En önemli çalışmalarından biri, intihar olgusunu toplumsal nedenlerle (dini inançlar, aile bağları) açıklamasıdır. Toplumsal dayanışma (mekanik/organik) ve anomi (normsuzluk) kavramları, onun modern toplum analizinin merkezindedir.
Alman düşünür Max Weber, sosyolojide "anlayış sosyolojisi" (Verstehende Soziologie) yaklaşımını geliştirmiştir. Durkheim'ın aksine, toplumsal eylemin ardındaki anlam ve niyeti anlamanın önemini vurgulamıştır. En ünlü eseri Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu'nda, Protestan (özellikle Kalvinist) inancın, Batı'da kapitalizmin gelişmesine nasıl zemin hazırladığını analiz etmiştir. İdeal tip, bürokrasi ve toplumsal tabakalaşma gibi kavramlarla sosyolojiye derinlik kazandırmıştır.
Sosyolojinin kurucuları, her biri farklı bir pencereden bakarak, toplum denen karmaşık yapıyı anlamamızı sağlamıştır. Comte'un bilimsel yaklaşımı, Marx'ın çatışma analizi, Durkheim'ın işlevselciliği ve Weber'in anlam odaklı yöntemi, günümüzde hala sosyolojik araştırmaların temelini oluşturmaktadır. Onların mirası, içinde yaşadığımız dünyayı daha derinlemesine kavramamıza olanak tanır.