Dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Tac Mahal, yalnızca muhteşem bir mimari şaheser değil, aynı zamanda tarihin en dokunaklı aşk hikayelerinden birinin taşa işlenmiş halidir. Her yıl milyonlarca ziyaretçiyi kendine çeken bu anıt, Hindistan'ın sembollerinin başında gelir.
Tac Mahal, Hindistan'ın kuzeyinde, Yamuna Nehri'nin kıyısında, Agra şehrinde bulunur. Delhi'ye yaklaşık 200 kilometre uzaklıktadır. Şah Cihan'ın iktidar merkezi olan Agra, Babür İmparatorluğu'nun en parlak dönemine tanıklık etmiştir. Anıt, şehrin panoramik manzarasına hakim konumuyla, özellikle gün doğumu ve gün batımında büyüleyici bir güzelliğe bürünür.
Hikaye, 17. yüzyılda, güçlü Babür İmparatoru Şah Cihan ile en sevdiği eşi Mümtaz Mahal arasında geçer. "Sarayın Seçilmiş İncisi" anlamına gelen Mümtaz Mahal, eşine her seferinde eşlik eden, ona danışmanlık yapan ve 14 çocuk doğuran bir hayat arkadaşıydı.
1631 yılında, 14. çocuklarını doğururken Mümtaz Mahal hayatını kaybetti. Şah Cihan, derin bir yasa büründü ve anlatılara göre saçları bir gecede beyazladı. Eşine olan sevgisini ve özlemini ölümsüzleştirmek için, onun adına görkemli bir anıt mezar yaptırmaya karar verdi. İşte bu anıt, bugün "Tac Mahal" yani "Sarayın Tacı" olarak bildiğimiz yapıdır.
İnşaatına 1632'de başlanan Tac Mahal, 20 yıldan uzun sürmüş ve 20.000'den fazla işçi çalışmıştır. Şah Cihan, dönemin en iyi mimarlarını, taş ustalarını, hattatlarını ve sanatçılarını imparatorluğun dört bir yanından toplamıştır.
Popüler bir efsaneye göre, Şah Cihan Tac Mahal'in tam karşısına, siyah mermerden bir anıt daha yaptırmak istemiş, ancak oğlu Aurangzeb tarafından tahttan indirilip Agra Kalesi'nde esir tutulduğu için bu hayalini gerçekleştirememiştir. Hikayenin trajik sonunda, Şah Cihan, Yamuna Nehri'nin karşı kıyısındaki odasından, sevdiği kadın için yaptırdığı Tac Mahal'i seyrederek hayata veda etmiş ve Tac Mahal'de, Mümtaz Mahal'in yanına defnedilmiştir.
Tac Mahal, 1983'ten beri UNESCO Dünya Mirası listesindedir. Onu bu kadar özel kılan, yalnızca ihtişamı değil, temsil ettiği evrensel değerlerdir: aşk, kayıp, hüzün ve ölümsüzlük arzusu. İnsan duygusunun en saf halinin, en kalıcı malzemelerle ifade edilişidir. Ziyaretçilerine, yüzyıllar öncesinden gelen bu dokunaklı hikayeyi hissetme ve eşsiz güzelliğine tanık olma fırsatı sunar.