İslami ilimler terminolojisinde, özellikle Tefsir Usulü ve Sünnetin fonksiyonu bağlamında son derece önemli bir kavram olan "Tebyin", kelime anlamı itibarıyla "açıklamak, beyan etmek, aydınlatmak, kapalılığı gidermek" demektir. Terim olarak ise, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) kendisine vahyedilen Kur'an-ı Kerim'i söz, fiil ve takrirleriyle açıklaması, izah etmesi ve pratik hayata nasıl tatbik edileceğini göstermesi işlemine ve sürecine denir.
Tebyin kavramının teorik ve dini dayanağı, Kur'an-ı Kerim'deki şu ayetler başta olmak üzere birçok ayette bulunur:
Bu ayetler, Hz. Peygamber'in sadece bir "postacı" olmadığını, aynı zamanda vahyin yetkili açıklayıcısı (mübeyyini) olduğunu ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber'in tebyin görevi, birkaç temel alanda gerçekleşmiştir:
Hz. Peygamber'in, ayetlerde emredilen ibadet ve muameleleri bizzat yaparak "canlı bir örnek (üsve-i hasene)" olarak göstermesidir. Namazı, haccı, abdesti bizzat kılıp yapması ve "Namazı beni gördüğünüz gibi kılın" buyurması bu kapsamdadır.
Ashab-ı Kiram'ın Kur'an'dan anladıkları bir hükmü uygulamasını veya bir yorumunu gördüğünde, onaylayıp sessiz kalmasıdır. Bu sessizlik, o uygulamanın vahyin ruhuna uygun olduğunun bir göstergesi sayılır.
Hz. Peygamber'in tebyini, dini hüküm çıkarmada (istinbat) bağlayıcıdır. Çünkü O'nun açıklamaları vahyin bir devamı ve tamamlayıcısı mahiyetindedir. Kur'an'da: "O, arzusuna göre konuşmaz. O (söyledikleri) kendisine vahyedilen bir vahiyden başkası değildir." (Necm Suresi, 3-4) buyrulur. Bu nedenle Sünnet, Kur'an'ın pratik tefsiridir ve onsuz İslami hükümler bütünlüklü anlaşılamaz.
Sonuç olarak, "Tebyin", İslam dininin iki temel kaynağı olan Kur'an ve Sünnet arasındaki organik bağı kuran, dini anlama ve yaşamada vazgeçilmez bir metodolojik anahtardır. Bu kavramı anlamak, İslam'ı Peygamber tasavvurundan bağımsız anlamaya çalışmanın imkansız olduğunu idrak etmek demektir.