Edebiyatın en ince, en nükteli ve en düşündürücü sanatlarından biri olan Tecahül-i Arif, şairin veya yazarın aslında çok iyi bildiği bir şeyi, bilmezlikten gelerek anlatmasıdır. Bu sanat, bir nevi "bilgiçlik taslamama" ya da "kibarlıkla cahil görünme" halidir. Amacı, söylenmek isteneni daha etkili, daha zarif veya daha ironik bir şekilde ifade etmek, okuyucuda daha derin bir yankı uyandırmaktır.
"Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç sâ'at"
Anlamı ve Sanatı: "Müneccim ve saatçi, kışın en uzun gecesinin (şeb-i yelda) kaç saat olduğunu ne bilsin? Gam hastası olan bana sor, çünkü ben her geceyi kaç saat çektiğimi çok iyi bilirim." Fuzuli, aslında gecenin uzunluğunu en iyi bilenin kendisi olduğunu, ama bunu "onlar ne bilir ki?" diyerek bilmezlikten gelerek ifade ediyor. Burada aşk/acı çeken insanın zaman algısı vurgulanıyor.
"Bâki çemende hayli perîşan imiş varak
Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan"
Anlamı ve Sanatı: "Baki, bahçedeki yapraklar çok perişanmış. Görünüşe bakılırsa rüzgârdan bir şikayetleri var." Şair, yaprakların rüzgârdan dolayı dağıldığını elbette bilmektedir. Ancak bu bilinen gerçeği, yaprakların şikayet ettiği gibi nükteli ve kişileştirmeli (teşhis) bir ifadeyle söyleyerek tecahül-i arif yapmıştır.
Tecahül-i arif sanatı sadece klasik edebiyatla sınırlı değildir. Günlük konuşmalarda, mizah yazılarında, politik taşlamalarda ve modern şiirde de sıklıkla karşımıza çıkar. Örneğin, bariz bir hatayı veya durumu "Acaba neden böyle oldu?" diye sormak, aslında eleştiriyi daha keskin hale getirmek için kullanılan bir tecahül-i arif sayılabilir.
Tecahül-i arif, edebiyatı düz anlatımın sınırlarından kurtaran, okuyucuyu düşünmeye ve anlamı kendisi bulmaya sevk eden bir sanattır. Okur ile yazar arasında kurulan zekice bir oyundur. Anlatıma incelik, derinlik ve samimiyet katar. "Bilmemek" maskesi altında, aslında en keskin bilgeliği sunar.
Tecahül-i arif, edebiyatın "usulünce cahillik" sergileyen bilge yüzüdür. Şair ve yazarlar, bu sanat sayesinde duygu ve düşüncelerini doğrudan değil, dolaylı yoldan, daha kalıcı ve çarpıcı bir şekilde ifade etme imkanı bulmuşlardır. Edebi metinleri okurken, bu "bilmezlikten gelme" hallerini fark etmek, metinle kurduğumuz ilişkiyi zenginleştirir ve keyfini katlar.