Oğuz Atay’ın ölümsüz eseri “Tutunamayanlar”, Türk edebiyatının en çok konuşulan, en etkili ve aynı zamanda en “sahiplenilen” kitaplarından biridir. Peki, bu derin ve çok katmanlı roman gerçekten kime aittir? Cevap, birden fazla katmanda saklı.
İlk ve en somut cevap, elbette yazarıdır. Oğuz Atay, bu romanı 1970-71 yıllarında yazmış ve 1972’de yayımlatmıştır. Modern Türk edebiyatında iç monolog, bilinç akışı, parodi ve üstkurmaca gibi teknikleri sistematik şekilde kullanan öncü eserdir. Roman, onun zihninin, hayal gücünün, toplumsal gözlemlerinin ve varoluşsal kaygılarının bir ürünüdür. Dolayısıyla fikri ve edebi mülkiyet anlamında “Tutunamayanlar” tartışmasız Oğuz Atay’a aittir.
Roman, adeta karakterlerinin elinden “alınamaz”. Başkahraman Selim Işık ve onun arkadaşı Turgut Özben aracılığıyla şekillenir. Selim’in şiirleri, “Tutunamayanlar Ansiklopedisi”, Turgut’un onu arayışı... Romanın ruhu, bu karakterlerin iç dünyalarında, yalnızlıklarında ve toplumla sürtüşmelerinde yaşar. Okur, kitabı onların gözünden deneyimler. Bu anlamda eser, kurgusal evreni içinde Selim ve Turgut’a aittir.
Belki de en güçlü sahiplenme, okur tarafındandır. “Tutunamayanlar”, özellikle belirli kuşaklar ve ruh halleri için bir sığınak, bir aynadır. Kendini toplumun dayattığı kalıplara uyum sağlamakta zorlanan, hayatın anlamını sorgulayan, içe dönük ve eleştirel bireyler, bu romanı kendi hikayelerinin bir parçası olarak görürler. Altı çizilen satırlar, kenarlara düşülen notlar, kitapla kurulan kişisel ilişki, onu adeta okurunun ortak mülkiyetine sokar. “Bizim kitap” haline gelir.
“Tutunamayanlar” artık yalnızca bir kitap değil, bir kültürel referans, bir dönüm noktasıdır. Türk romanının modernleşme çizgisinde bir mihenk taşı olarak edebiyat tarihine mal olmuştur. Akademik incelemelere, tezlere, makalelere konu olur. Dolayısıyla o, Türk edebiyatının ve kültürel hafızasının bir hazinesi olarak kolektif bir aidiyete sahiptir.
Son olarak, roman ismini verdiği “tutunamama” haline aittir. Oğuz Atay, bu kavramı o kadar güçlü bir şekilde işlemiştir ki, artık sosyolojiden psikolojiye, gündelik hayattan sanat eleştirisine kadar her alanda, bu durumu ifade etmek için “Tutunamayanlar”a atıf yapılır. Roman, bir duygu durumunun ve varoluşsal tavrın evrensel temsilcisi haline gelmiştir.
“Tutunamayanlar kime aittir?” sorusunun tek bir cevabı yoktur. Roman, bu katmanların hepsine aynı anda aittir.
Bu çoğul sahiplik, onu sıradan bir edebi eser olmaktan çıkarıp, yaşayan, nefes alan ve her okunuşta yeniden yazılan bir fenomen haline getirmiştir. Sahiplik değil, bir diyalog ve miras meselesidir.