Oğuz Atay'ın 1971-72 yıllarında yayımlanan "Tutunamayanlar" romanı, Türk edebiyatında adeta bir sarsıntı yaratmış, geleneksel anlatı kalıplarını kökten değiştiren bir eserdir. Roman, merkez karakteri Turgut Özben'in intihar eden arkadaşı Selim Işık'ın geçmişini araştırma sürecini anlatırken, aslında modern bireyin yabancılaşmasını, toplumsal normlarla çatışmasını ve "tutunamama" halini derinlemesine irdeler.
Postmodernizm, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan, modernizmin katı kurallarına, büyük anlatılara ve kesin gerçeklik iddialarına karşı çıkan bir düşünce ve sanat akımıdır. Edebiyattaki yansımaları şu şekildedir:
Roman, yukarıdaki özelliklerin neredeyse tamamını barındıran, Türk edebiyatının ilk ve en güçlü postmodern örneklerinden biridir.
Atay, sık sık okuyucuyla konuşur, anlatıcı rolünü sorgular. Romanın bir yerinde "Ey okur! Beni bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslenir. Bu, geleneksel "görünmez anlatıcı" kuralını yıkarak, kurmaca dünyanın perdesini aralar. Turgut'un hikayesi anlatılırken, bir yandan da bu hikayenin nasıl yazıldığı ve yazılma sürecindeki zorluklar konu edilir.
Roman, tek bir türde ilerlemez. İçinde:
barındırarak bir kolaj (pastisch) etkisi yaratır. Ayrıca, divan edebiyatından, halk hikayelerinden, batı edebiyatından unsurları parodileştirerek kullanır.
Atay, dili sadece anlatım aracı olarak görmez; onunla oynar. Kelimeleri böler, yeni terimler türetir ("tutunamayan" gibi), mizahi ve ironik bir dil kullanır. Resmi, katı dil kalıplarını (bilimsel makale, ansiklopedi maddesi gibi) alıp, absürt içeriklerle doldurarak toplumsal ve akademik dili eleştirir.
Roman net bir sonla bitmez. Turgut'un sonu belirsizdir. Bu belirsizlik, postmodernizmin "kesin anlamı reddetme" ilkesiyle uyumludur. "Tutunamayan" figürü, modern toplumun dayattığı rollere (iyi evlat, başarılı mühendis, sadık arkadaş) uyum sağlayamayan, bu yüzden sürekli bir arayış ve bunalım içindeki evrensel bireyi temsil eder. Postmodernizm de tam olarak bu "tek tip" yaşam modellerine ve "büyük anlatılara" isyanı simgeler.
"Tutunamayanlar", sadece teknik olarak postmodern bir roman değil, aynı zamanda taşıdığı varoluşçu sorgulamalar, toplumsal eleştiri ve bireyin iç dünyasına yaptığı olağanüstü yolculuk ile her dönemde geçerliliğini koruyor. Oğuz Atay, bu eserle, Türk edebiyatında "neyin anlatıldığı" kadar "nasıl anlatıldığı"nın da devrimci bir şekilde değişebileceğini göstermiş, kendisinden sonra gelen pek çok yazarı derinden etkilemiştir.
Roman, postmodernizmin karmaşık ve oyunbaz dünyasını, Türkiye'nin modernleşme sancıları ve bireyin bu süreçte yaşadığı yalnızlıkla harmanlayarak, ölümsüz bir başyapıta dönüşmüştür. Okur, sayfalar arasında sadece Selim ve Turgut'u değil, kendi "tutunamama" anlarını da bulur.