İnsanlık tarihinin en korkunç ve iz bırakan salgın hastalıklarından biri olan Veba, özellikle 14. yüzyılda "Kara Ölüm" adıyla anılarak Avrupa nüfusunun tahmini üçte birini yok etmiş, toplumsal, ekonomik ve dini yapıları temelden sarsmıştır. Yersinia pestis adlı bakterinin neden olduğu bu ölümcül hastalık, günümüzde bile endişe yaratmaya devam etmektedir.
Veba, kemirgenlerde (özellikle sıçanlarda) yaşayan pirelerin insanları ısırmasıyla bulaşan zoonotik (hayvandan insana geçen) bir bakteriyel enfeksiyondur. İnsandan insana, hıyarcıklı vebanın akciğerlere sıçramasıyla oluşan akciğer vebası formunda, solunum yoluyla da bulaşabilir.
Orta Çağ Avrupası'nı kasıp kavuran bu büyük salgın, Asya'dan ticaret yolları (özellikle İpek Yolu) ve gemilerdeki fareler aracılığıyla Kırım üzerinden Sicilya'ya, oradan da tüm kıtaya yayıldı. Tahminlere göre 75 ila 200 milyon arasında insanın ölümüne neden oldu. Salgının sonuçları çok derin oldu:
Veba, klinik görünümüne göre üç ana forma ayrılır:
Günümüzde veba, antibiyotiklerle (streptomisin, gentamisin, doksisiklin) etkili bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Erken teşhis ve tedavi hayat kurtarıcıdır. Veba artık eski kitlesel ölümlere yol açan bir salgın hastalık olmaktan çıkmış olsa da, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yeniden ortaya çıkma potansiyeli nedeniyle izlenmekte ve bazı bölgelerde (Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Madagaskar, Peru vb.) zaman zaman lokal salgınlar görülebilmektedir.
Veba, insanlık tarihini şekillendiren, korku dolu bir dönemin simgesidir. Ancak modern hijyen kuralları, vektör (pire) kontrolü, karantina uygulamaları ve güçlü antibiyotikler sayesinde artık kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Tarihten alınan dersler, bulaşıcı hastalıklarla mücadelede küresel işbirliği, erken uyarı sistemleri ve bilimsel araştırmanın ne kadar hayati olduğunu bize göstermektedir.