20. yüzyıl felsefesinde, özellikle bilim felsefesi ve dil analizi alanlarında derin izler bırakan Viyana Çevresi (Wiener Kreis), 1920'lerin başında Avusturya'nın başkentinde filizlenen bir düşünce hareketidir. Bu grup, felsefede metafiziği reddederek, bilimsel bilginin mantık ve deney temelinde yeniden inşasını amaçlamıştır.
Viyana Çevresi, 1922 yılında Moritz Schlick'in Viyana Üniversitesi'nde "Doğa Felsefesi" kürsüsüne atanmasıyla resmiyet kazandı. Düzenli olarak bir araya gelen grup, felsefe, matematik, mantık ve doğa bilimleri alanlarından önemli isimleri bir araya getirdi.
Grubun düşünceleri, Ludwig Wittgenstein'ın Tractatus Logico-Philosophicus (1921) eserinden ve Bertrand Russell'ın mantıkçı atomculuğundan derin bir şekilde etkilenmiştir.
Viyana Çevresi'nin felsefi duruşu, genellikle Mantıkçı Pozitivizm veya Mantıkçı Ampirizm olarak adlandırılır. Bu görüşün temel taşları şunlardır:
Bir önermenin anlamlı olması için, ya analitik (mantıksal veya matematiksel doğrular) ya da ampirik olarak doğrulanabilir olması gerektiğini savunurlar. Metafizik, etik ve estetikle ilgili önermeler bu ölçüte takıldığı için "anlamsız" sayılmıştır.
Örneğin, "Tanrı vardır" önermesi, ampirik olarak test edilemediği için anlamlı bir bilgi iddiası değil, sadece duygusal bir ifade olarak görülmüştür.
Tüm bilimlerin, gözlemlenebilir fiziksel olayları ifade eden aynı temel dille (fizik dili) birleştirilebileceğini öne sürdüler. Psikoloji ve sosyoloji gibi bilimler de nihayetinde fiziksel süreçlere indirgenebilir olarak düşünülmüştür.
Felsefe, dünya hakkında yeni bilgiler üreten bir disiplin değil, bilimsel önermelerin mantıksal yapısını ve dilini analiz eden bir faaliyettir. Yani felsefe, kavramsal bir temizlik işlevi görmelidir.
Viyana Çevresi, 1929'da yayınladıkları manifesto niteliğindeki "Bilimsel Dünya Görüşü: Viyana Çevresi" ile görüşlerini dünyaya duyurdu. Erkenntnis dergisi ana yayın organları oldu. Ancak, 1930'larda Nazizmin yükselişiyle birlikte dağılmak zorunda kaldı. Üyelerin çoğu (Carnap, Feigl, Hempel gibi) ABD ve İngiltere'ye göç ederek, analitik felsefe geleneğinin Anglo-Sakson dünyada kök salmasını sağladı.
Viyana Çevresi'nin katı doğrulanabilirlik ilkesi, kendi içinde ve dışından gelen eleştirilerle yumuşamak zorunda kaldı. Karl Popper, bilimsel teorilerin yanlışlanabilirlik ilkesine vurgu yaparak alternatif bir bilim modeli önerdi. Willard Van Orman Quine gibi düşünürler ise analitik-sentetik ayrımını sorguladı.
Buna rağmen mirası çok güçlüdür:
Sonuç olarak, Viyana Çevresi, felsefeyi "bilimin hizmetkarı" konumuna getirme çabasıyla, 20. yüzyıl düşünce dünyasında hem büyük hayranlık uyandırmış hem de sert eleştirilere maruz kalmış, izleri günümüze kadar uzanan radikal ve yenilikçi bir harekettir.