İnsanlık tarihinin en eski ve en sadık ışık kaynaklarından biri olan yağ lambası, binlerce yıldır karanlığı delmeye devam ediyor. Peki, basit bir kap, biraz yağ ve bir fitilden oluşan bu düzenek nasıl oluyor da sürekli ve dengeli bir alevle yanabiliyor? Bu sorunun cevabı, fizik ve kimyanın zarif bir buluşmasında yatıyor.
Her türlü yanma olayının gerçekleşmesi için üç temel unsurun bir arada olması gerekir. Buna "Ateş Üçgeni" denir:
Bu üçlü bir araya gelmeden yağ lambası asla yanmaz.
Lambanın bel kemiği, genelde pamuktan yapılan fitildir. Fitil, gözenekli yapısı sayesinde kılcal hareket (kapilerite) adı verilen bir fiziksel olgu ile yağı yukarı, alevin olduğu uca doğru taşır. Bu, bir kağıt havlunun bir ucunu suya değdirdiğinizde suyun yukarı doğru ilerlemesiyle aynı prensiptir.
Fitilin ucuna ulaşan yağ, alevin sağladığı yüksek ısı (tutuşma sıcaklığı) sayesinde buharlaşır veya parçalanır (piroliz). Aslında yanan katı fitil değil, fitilin üzerine çıkmış olan bu yağ buharıdır. Bu buhar, havadaki oksijenle birleşerek yanma reaksiyonunu gerçekleştirir.
Süreç bir kere başladı mı, kendi kendini idame ettiren bir döngü halini alır:
Bu döngü, yağ veya oksijen tükenene, ya da fitil tamamen yok olana kadar kesintisiz devam eder.
Akkor ampul veya LED'ler elektrik enerjisini ışığa dönüştürür. Yağ lambasında ise enerji, kimyasal bir reaksiyondan (yanma) gelir. Yanma sonucu açığa çıkan enerjinin bir kısmı ışık, büyük bir kısmı ise ısı formundadır. Bu nedenle yağ lambaları aynı zamanda küçük bir ısı kaynağıdır da.
Yağ lambasının yanma sırrı, doğa kanunlarının ustaca kullanımında gizlidir. Kılcal hareket ile yakıt taşınır, ısı ile yakıt buharlaştırılır ve oksijen ile kimyasal bir reaksiyon (yanma) sürekli hale getirilir. Bu kadim buluş, insanlığın pratik zekasının ve temel bilimleri kullanmadaki becerisinin mükemmel bir kanıtı olarak hâlâ ışık saçmaya devam ediyor.