"Amerika kim tarafından keşfedildi?" sorusu, tarih yazımında en çok tartışılan konulardan biridir. Geleneksel anlatı, Kristof Kolomb'un 1492'deki seferini işaret etse de, modern tarihçilik bu basit cevabın ötesine geçerek çok daha karmaşık ve çok katmanlı bir hikâyeyi ortaya koyuyor.
Batı dünyasında yüzyıllar boyunca kabul gören anlatıya göre, Cenovalı denizci Kristof Kolomb, İspanyol Krallığı'nın desteğiyle Hindistan'a batıdan yeni bir yol bulmak amacıyla çıktığı seferde, 12 Ekim 1492'de Bahamalar'daki San Salvador adasına ayak bastı. Kolomb, ömrünün sonuna kadar Asya'nın doğu kıyılarına ulaştığını düşünmüş, "keşfettiği" toprakların yepyeni bir kıta olduğunu asla anlamamıştı.
Kıtaya adını veren isim ise İtalyan kâşif ve haritacı Amerigo Vespucci'dir. Vespucci, 1499 ve 1502'deki seyahatleri sonrasında ulaştığı toprakların Asya değil, "Yeni Dünya" (Mundus Novus) olduğunu öne süren mektuplar yayımladı. Alman haritacı Martin Waldseemüller, 1507'de hazırladığı dünya haritasında bu yeni kıtaya, Vespucci'nin onuruna "Amerika" adını verdi ve isim tarihe yerleşti.
Kolomb'un seferinden çok önce Amerika kıtasına ulaşmış olabilecek pek çok grup ve kâşif tartışılmaktadır:
Bu tartışmada kritik soru, "keşfetmek" kelimesinin tanımıdır.
"Amerika'yı kim keşfetti?" sorusunun tek ve basit bir cevabı yok. Cevap, bakış açınıza bağlı. Yerli halklar için bu topraklar kadim vatanlarıydı. Vikingler ilk Avrupalı ziyaretçiler olabilir. Ancak tarihsel süreçte dünyayı birbirine bağlayan ve çağı değiştiren temas, Kristof Kolomb'un 1492'deki seferiyle başladı. Bu nedenle, keşfin sembolik tarihi 12 Ekim 1492 olarak kalsa da, gerçek hikâye çok daha eskilere dayanır ve çok daha fazla kahraman (ve mağdur) içerir.