Atatürk İlkeleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesini ve modernleşme yol haritasını oluşturan altı temel prensipten oluşur. Bu ilkeler, 5 Şubat 1937'de anayasamıza girmiştir. 🎯
Bu ilkenin temelinde milli egemenlik yatar. Yönetimin kaynağı, bir kişi veya zümre değil, milletin kendisidir.
Atatürk'ün "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözü, bu ilkenin özünü oluşturur.
Bu, ırkçılığa dayanmayan, yurtseverlik temelli, birleştirici ve çağdaş bir milliyetçiliktir.
Bu ilke, sınıf ayrıcalıklarına ve sınıf mücadelesine karşı olup, milleti oluşturan tüm bireylerin eşitliğini savunur.
Halkçılık, aynı zamanda Köyleri kalkındırma ve halkın eğitimi gibi hedefleri de içerir.
Bu ilke, ekonomik kalkınmanın hızlandırılması için devletin öncü rol üstlenmesidir. Tam bir serbest piyasa ekonomisi değil, karma bir ekonomik modeli öngörür.
💡 1930'larda kurulan Sümerbank ve Etibank gibi kuruluşlar bu ilkenin somut örnekleridir.
Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demektir. Aynı zamanda, bireyin inanç özgürlüğünün güvencesidir.
📌 Halifeliğin kaldırılması (1924) ve Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'na "Türkiye Devleti'nin dini İslam'dır" maddesinin kaldırılması (1928) laikleşme yolundaki önemli adımlardır.
Bu ilke, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmak için yapılan köklü değişiklikleri (inkılapları) korumayı, geliştirmeyi ve yeniliklere açık olmayı ifade eder.
💡 Şapka Kanunu, Harf Devrimi, Soyadı Kanunu gibi bir dizi yenilik, bu ilkenin hayata geçirilmiş halidir.
💎 Bütünleyici İlkeler: Bu altı temel ilkeyi tamamlayan bazı kavramlar da vardır. Bunlar; Milli Egemenlik, Milli Bağımsızlık, Milli Birlik ve Beraberlik, Akılcılık ve Bilimsellik, Çağdaşlaşma ve Batılılaşma, İnsan ve İnsanlık Sevgisi olarak sayılabilir.