Hıristiyan felsefesinin ve Batı düşüncesinin en önemli isimlerinden biri olan Augustinus (354-430), felsefe ile teolojinin kesiştiği noktada durur. Onun düşünce sisteminin merkezinde, "Akıl imanı anlamak içindir" (fides quaerens intellectum) ilkesi yer alır. Bu yaklaşım, inanç ve aklı birbirine rakip değil, birbirini tamamlayan iki unsur olarak görür.
Augustinus, gençliğinde retorik ve felsefeyle ilgilenmiş, Maniheizm gibi akımlardan etkilenmiştir. Ancak, en nihayetinde Hıristiyanlığı benimsemiş ve Hippo Piskoposu olmuştur. Bu dönüşüm, onun felsefesini derinden şekillendirmiştir. En önemli eserleri arasında İtiraflar (Confessiones) ve Tanrı Sitesi (De Civitate Dei) bulunur.
Augustinus'a göre, insan hakikate ulaşmak için hem akla hem de imana ihtiyaç duyar. Ancak bu ilişkide bir öncelik sırası vardır:
Matematiksel bir benzetme yapmak gerekirse: İman, bir denklemin doğru olduğuna inanmaktır (\( iman = dogru \)). Akıl ise, o denklemin nasıl ve neden doğru olduğunu ispatlama sürecidir (\( akıl = ispat \)).
Augustinus, insanlık tarihini iki temel "site"nin (civitas) mücadelesi olarak yorumlar:
İnsanın amacı, Dünya Sitesi'nden Tanrı Sitesi'ne doğru bir yolculuk yapmaktır.
İtiraflar adlı eserinde zaman kavramını derinlemesine analiz eder. Ona göre geçmiş (bellek), şimdi (dikkat) ve gelecek (beklenti) zihnimizde bir arada bulunur. Bu analiz, modern benlik ve bilinç felsefesinin öncüllerinden biri sayılır.
"Kötülük nereden gelir?" sorusuna Augustinus'un yanıtı şudur: Kötülük, kendi başına var olan bir varlık değil, iyinin yokluğudur (privatio boni). İnsan, özgür iradesiyle iyiden uzaklaştığı için kötülük ortaya çıkar.
Augustinus'un "Akıl imanı anlamak içindir" düsturu, Orta Çağ felsefesinin ve özellikle Skolastik düşüncenin temel taşını oluşturmuştur. Thomas Aquinas gibi filozoflar onun açtığı yoldan ilerlemiştir. Augustinus bize şunu hatırlatır: İnanç ve akıl, hakikate giden yolda birbirini dışlayan değil, tamamlayan iki kanattır.