Osmanlı İmparatorluğu ile Rus Çarlığı arasında 21 Mart 1779 tarihinde imzalanan Aynalıkavak Tenkihnamesi (Aynalıkavak Sözleşmesi), tarih sahnesinde önemli bir diplomatik adım olarak yerini almıştır. Bu belge, 1774’te imzalanan ve Osmanlı için ağır şartlar içeren Küçük Kaynarca Antlaşması’nın bazı maddelerini açıklığa kavuşturmayı ve yorumlamayı amaçlayan bir “düzenleme” niteliğindedir. İsmini, İstanbul Hasköy’de bulunan Aynalıkavak Kasrı’ndan alan bu tenkihname, özellikle Kırım’ın geleceği ve Osmanlı’nın dini otoritesi konularında kritik hükümler içerir.
Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım Hanlığı, Osmanlı himayesinden çıkarak bağımsız bir devlet haline gelmişti. Ancak bu “bağımsızlık” pratikte Rus nüfuzu altına girmek anlamına geliyordu. Kırım’daki iç çekişmeler ve Rusya’nın açık müdahaleleri, bölgede istikrarsızlığa yol açmıştı. Osmanlı Devleti, Kırım’ı kaybetmenin yarattığı travmayı henüz atlatamamışken, Rusya’nın buradaki etkisinin giderek artması İstanbul’da büyük endişe yaratıyordu. Aynalıkavak Tenkihnamesi, bu gerilimli ortamda doğdu.
Tenkihnamenin en kritik maddesi, Kırım’ın bağımsızlığının bir kez daha teyit edilmesiydi. Ancak bu sefer önemli bir ayrıntı eklenmişti:
Bu madde, Kırım’ın fiilen iki devletin ortak nüfuz bölgesi haline geldiğini gösteriyordu. Pratikte ise Rusya’nın askeri gücü ve coğrafi yakınlığı nedeniyle bu onay sürecinde daha belirleyici rol oynayacağı aşikardı.
Küçük Kaynarca’nın en tartışmalı maddelerinden biri, Rus Çarı’na Ortodoks Hristiyanların hamiliği hakkını tanıyan 7. maddeydi. Aynalıkavak’ta bu maddeye bir yorum getirildi:
Bu, Osmanlı diplomasisinin bir manevrasıydı. Siyasi ve askeri olarak kaybedilen topraklarda, dini ve manevi otoriteyi sürdürerek prestijini korumaya çalışıyordu.
Aynalıkavak Tenkihnamesi, Osmanlı Devleti için gerçekçi bir geri çekilme belgesiydi. Kırım’ı fiilen kurtarmanın mümkün olmadığını gören Babıali, en azından dini bağları ve sembolik hakları korumaya odaklandı. Ancak bu, Kırım’ın 1783’te Rusya tarafından tamamen ilhak edilmesini engelleyemedi. Tenkihname, kaçınılmaz olanı geciktirmekten öteye gidememişti.
Rus Çariçesi II. Katerina için bu belge, Küçük Kaynarca’da kazanılan hakların pekiştirilmesi ve meşrulaştırılması anlamına geliyordu. Kırım üzerindeki nüfuzu resmiyet kazanmış, Karadeniz’deki konumu güçlenmişti. Bu süreç, Rusya’nın bir sonraki büyük adımı olan Kırım’ı topraklarına katması (1783) için sağlam bir zemin hazırladı.
Aynalıkavak, sadece iki devlet arasında bir anlaşma değildi. Avrupa’daki güç dengesi (balance of power) politikasını da etkiledi. Özellikle Osmanlı’nın geleneksel müttefiki Fransa ve rakibi Avusturya, bu gelişmeleri yakından izledi. Rusya’nın hızla güneye doğru genişlemesi, ilerleyen yıllarda “Şark Meselesi”nin temel dinamiklerinden birini oluşturacaktı.
Aynalıkavak Tenkihnamesi, Osmanlı diplomasi tarihinde “kaybedilen topraklarla ilişiği tamamen kesmeme” çabasının tipik bir örneğidir. Siyasi ve askeri gücün yetersiz kaldığı bir dönemde, dini otorite ve sembolik haklara sığınarak varlık göstermeye çalışan bir devletin tutumunu yansıtır. Ancak, tarihin acımasız akışı içinde, bu tür belgelerin kalıcı bir çözüm getirmediği görülmüştür. 1779’da imzalanan bu tenkihname, Osmanlı’nın gerileme dönemindeki çözülüş sürecinin ve Rusya’nın yükselişinin önemli bir kilometre taşı olarak tarihteki yerini almıştır.