Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte Türk edebiyatında köklü değişimler yaşanırken, halk şiiri geleneği de bu dönüşümden nasibini aldı. Yüzyıllardır sözlü kültürle beslenen bu kadim gelenek, modern bir devletin kuruluş sürecinde yeni temalar, yeni söyleyiş biçimleri ve yeni temsilciler kazandı. Bu yazıda, Cumhuriyet dönemi halk şiirinin serüvenini, önemli temsilcilerini ve günümüze uzanan etkilerini inceliyoruz.
Osmanlı'nın son döneminde milliyetçilik akımlarıyla canlanan halk edebiyatına ilgi, Cumhuriyet'in kuruluş felsefesiyle daha da sistematik hale geldi. Yeni rejim, "halka dönük" bir kültür politikası izledi. Halkevleri, Köy Enstitüleri gibi kurumlar aracılığıyla halk kültürü derlendi, incelendi ve yeniden yorumlandı. Bu süreç, halk şiirinin de "keşfedilmesi" ve modern edebiyat dünyasına taşınması anlamına geliyordu.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında, 19. yüzyıldan devralınan aşık geleneği hâlâ canlıydı. Ancak bu dönemdeki aşıklar, artık sadece aşk, tabiat ve din temalarını işlemiyor; yeni rejimin değerlerini, devrimleri, modern hayatı ve toplumsal sorunları da şiirlerine taşıyorlardı.
Bu dönemde, akademik eğitim almış, hece ölçüsünü ve halk şiiri imgelerini kullanarak "modern halk şiiri" diyebileceğimiz bir tarz geliştiren şairler de ortaya çıktı. Behçet Kemal Çağlar, Ömer Bedrettin Uşaklı, Ceyhun Atuf Kansu gibi isimler, halk şiiri formlarını Cumhuriyet idealleri ve memleket sevgisiyle birleştirdiler.
Cumhuriyet dönemi halk şiiri, kökleri bin yıllık bir geleneğe dayanan ama modern bir ulus-devletin inşa sürecinde şekillenen dinamik bir olgudur. Aşık Veysel gibi bir usta, geleneği saf haliyle temsil ederken, Mahzuni Şerif gibi bir isim onu dönüştürerek siyasi bir ifade aracına çevirmiştir. Bu dönem, radyo ve plak gibi teknolojiler sayesinde halk şiirinin köy odalarından şehirlere, tüm ülkeye yayıldığı bir dönemdir.
Günümüzde, bu geleneğin izleri hem arabesk ve türkü müziğinde, hem de sözlerini halk şiirinden alan popüler şarkılarda görülmeye devam etmektedir. Cumhuriyet dönemi halk şiiri, geçmişle gelecek arasında, sözlü kültürle yazılı kültür arasında kurulan sağlam ve duygu yüklü bir köprü olarak edebiyat tarihimizdeki yerini korumaktadır.