Osmanlı İmparatorluğu’nun 1579 (Sokullu Mehmet Paşa’nın ölümü) veya 1699 (Karlofça Antlaşması) yılları arasında geçen ve “klasik yükseliş”in sona erip “gerileme”nin henüz başlamadığı ara dönem, tarihçiler tarafından “Duraklama Dönemi” olarak adlandırılır. Bu dönemde devlet, eski gücünü korumaya çalışmış ancak iç ve dış siyasette ciddi sıkıntılar yaşamıştır.
17. yüzyılda Anadolu’da patlak veren ve devletin otoritesini sarsan büyük ayaklanmalardır. Tımarlı sipahilerin düzeninin bozulması, ağır vergiler, halkın ekonomik sıkıntıları ve devşirme kökenli yöneticilerin baskıcı tutumları isyanların temel nedenleri arasındadır. Karayazıcı, Canbolatoğlu, Kalenderoğlu gibi liderler önemli Celali isyanlarına öncülük etmiştir.
Yeniçeriler ve diğer kapıkulu ocaklarının maaşlarının düşük ayarlı para (züyuf akçe) ile ödenmesi, cülus bahşişi alamamaları veya devlet yönetimine müdahale etmek istemeleri gibi nedenlerle çıkardıkları isyanlardır. Bu isyanlar sırasında padişahlar tahttan indirilmiş, sadrazamlar öldürülmüş ve devlet yönetimi ciddi anlamda zaafa uğramıştır.
Merkezi otoritenin zayıflamasıyla, uzak eyaletlerdeki valiler veya yerel güçler bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Erzurum Valisi Abaza Mehmet Paşa İsyanı ve Lübnan’da Dürzî lider Maanoğlu Fahreddin’in isyanı bu dönemin önemli eyalet ayaklanmalarındandır.
Duraklama Dönemi’nde Osmanlı, batıda Avusturya ve Venedik, doğuda ise Safevî Devleti ile mücadele etmiştir. Savaşlar artık kesin zaferlerle sonuçlanmamakta, çoğunlukla masada sona ermekteydi.
Bu dönemde padişahların otoritesi zayıflamış, yönetim çoğunlukla sadrazamların, valide sultanların ve saray ağalarının eline geçmiştir. “Kadınlar saltanatı” ve “Köprülüler dönemi” gibi tabirler bu yönetim değişimini yansıtır. Köprülü Mehmet Paşa ve oğlu Fazıl Ahmet Paşa gibi güçlü sadrazamlar, istikrarı kısa süreliğine sağlamış ancak köklü çözümler getirememiştir.
Duraklama Dönemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurumsal bozulmalar, ekonomik krizler, iç isyanlar ve askeri başarısızlıklar ile karakterize edilen bir ara evresidir. Devlet, “kanun-ı kadim”e (eski düzene) dönme çabalarına rağmen, değişen dünya koşullarına ve iç dinamiklerdeki çözülmelere ayak uyduramamıştır. 1699 Karlofça Antlaşması, bu durgunluğun artık gerilemeye evrildiğinin en net göstergesi olarak tarihteki yerini almıştır.