Ege Denizi, sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda tarih boyunca şekillenmiş siyasi ve hukuki statüleriyle de dikkat çeken bir coğrafyadır. "Ege Denizi'ndeki adalar kime ait?" sorusu, basit bir coğrafi sorudan öte, derin bir tarihsel arka plan, uluslararası antlaşmalar ve zaman zaman gerginleşen diplomatik tartışmalar içerir. Bu yazıda, Ege adalarının sahipliğini belirleyen temel kriterleri ve güncel durumu inceleyeceğiz.
Ege Denizi'nde irili ufaklı 3000'den fazla ada, adacık ve kayalık bulunur. Bu adalar, Anadolu ve Yunanistan yarımadaları arasında bir köprü oluşturur ve tarih boyunca ticaret yolları, kültür alışverişi ve askeri üsler için hayati önem taşımıştır. Coğrafi yakınlıkları nedeniyle bir kısmı Türkiye kıyılarına sadece birkaç mil mesafededir.
Adaların hukuki statüsü, özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecinden itibaren imzalanan uluslararası antlaşmalarla belirlenmiştir. Temel belgeler şunlardır:
Modern Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusu niteliğindeki Lozan Antlaşması, Ege adalarının statüsünü de büyük ölçüde netleştirmiştir.
II. Dünya Savaşı sonrasında, İtalya'nın elindeki On İki Ada Yunanistan'a devredildi. Antlaşmada bu adaların da silahlardan arındırılmış (demilitarize) olması şartı getirildi.
Ege'deki gerilim, genellikle antlaşmalarla getirilen kuralların uygulanması ve yorumlanması noktasında ortaya çıkar.
Türkiye, Yunanistan'ın Lozan ve Paris Antlaşmaları uyarınca silahsızlandırılması gereken adalarda askeri yığınak yapmasını uluslararası hukukun ihlali olarak görür. Yunanistan ise bu durumu "egemenlik hakkı" ve "meşru müdafaa" kapsamında değerlendirir.
Her iki ülke de karasularını 6 mil olarak uygular, ancak bunu 12 mile çıkarma hakkı uluslararası hukukta mevcuttur. Türkiye, Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkarmasını savaş nedeni (casus belli) sayacağını ilan etmiştir, çünkü bu durumda Türkiye'nin Ege'ye açılımı büyük ölçüde kısıtlanacaktır.
Deniz yetki alanlarının (kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge) paylaşımı ve hava trafik kontrol (FIR) sorunları da iki ülke arasında teknik ve diplomatik müzakerelerin konusudur.
Ege Denizi'ndeki adaların büyük çoğunluğunun hukuki sahibi, uluslararası antlaşmalar uyarınca Yunanistan'dır. Ancak bu sahiplik, antlaşmalarla getirilen belirli yükümlülükler ve kısıtlamalar (en önemlisi silahsızlandırma) ile şartlıdır. Türkiye, bu şartlara uyulmamasını ve bunun doğurduğu güvenlik endişelerini temel argüman olarak öne sürmektedir.
Dolayısıyla sorun, salt "kime ait" sorusundan ziyade, "ait olmanın getirdiği haklar ve sorumluluklar nasıl uygulanıyor" sorusuna kaymış durumdadır. Çözüm, ancak uluslararası hukuka saygı, diyalog ve karşılıklı güven ortamında mümkün görünmektedir.
Bu makale, genel bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup, hukuki bir tavsiye veya resmi bir pozisyon belgesi niteliği taşımamaktadır.