İslam ilim geleneğinin en önemli köşe taşlarından biri olan Eşarilik, özellikle inanç esaslarının (akaid) anlaşılması ve savunulması noktasında Sünni İslam düşüncesinin temel direklerinden birini oluşturur. 9. yüzyılın sonlarında İmam Eşari tarafından sistemleştirilen bu kelam okulu, aklı tamamen dışlayan katı gelenekçilik ile aklı mutlaklaştıran aşırı rasyonalizm arasında dengeli bir yol çizmiş, İslam coğrafyasında yaygın kabul görmüştür.
Ebü’l-Hasan Ali el-Eş’arî (873-935), Basra'da doğmuş, başlangıçta Mu‘tezile ekolünün önemli isimlerinden olan üvey babası Ebû Ali el-Cübbâî’den ders almıştır. Rivayete göre, 40 yaşına doğru Mu‘tezile’den ayrılarak Ehli Sünnet çizgisine yönelmiş ve kendi adıyla anılacak olan kelam okulunun temellerini atmıştır. Bu geçiş, İslam düşünce tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir.
Eşarilik, İslam düşüncesinin en hararetli dönemlerinde ortaya çıkmıştır. İmam Eşari, şu sorulara cevap arayışında kendi sistemini inşa etmiştir:
Eşarilik, aklı tamamen reddetmez, ancak ona mutlak yetki de vermez. Nassın (Kur'an ve Sünnet'in) zahiri, akıl ile çelişiyorsa, uygun bir tevil (yorum) yapılabilir. Örneğin, Allah'ın "eli"nden (yed) bahseden ayetler, zahiri anlamda (cisimleştirme olmadan) değil, "kudret" veya "nimet" şeklinde yorumlanabilir. Bu, Müşebbihe (benzetmeci) ve Mu‘tezile (akılcı) arasında bir orta yoldur.
İnsan fiillerinde en zor meselelerden biri olan kader konusunda Eşari, özgün bir kesb (kazanma) teorisi geliştirmiştir. Buna göre, kulun fiili yaratma boyutuyla Allah'a, kazanma/kesb boyutuyla kula aittir. Yani insan, fiili seçme ve yapma eğilimi (kesb) gösterir, ancak onu yaratan Allah'tır. Bu teori, insanı fiillerinden sorumlu tutarken, her şeyin nihai yaratıcısının Allah olduğu inancını da korur.
Eşariler, Kur'an'ın lafız ve mana olarak ezeli olduğunu, mahluk olmadığını savunur. Bu, Mu‘tezile'nin "Kur'an mahluktur" görüşüne karşı Ehli Sünnet'in klasik duruşudur.
Ahirette müminlerin Allah'ı bir keyfiyet (nasıllık) olmaksızın göreceğini (ru'yet) kabul ederler. Bu görme, dünyadaki görmeye benzemez; mahiyeti bizce bilinmez.
Mu‘tezile'nin aksine, Eşariler iyi ve kötünün (hüsün ve kubuh) akılla değil, şeriatla bilinebileceğini savunur. Akıl, bir şeyin iyi veya kötü olduğuna kendi başına hükmedemez; vahiy bildirir.
Eşarilik, özellikle Selçuklu ve Osmanlı döneminde devletin resmi kelam anlayışı haline gelmiş, Nizamiye Medreseleri'nde okutulmuştur. İmam Gazali, Fahreddin Razi, Beydavi gibi büyük alimler bu geleneği daha da sistemleştirip güçlendirmişlerdir. Günümüzde, özellikle Şafii ve Maliki mezheplerinin hakim olduğu coğrafyalarda yaygın olan Eşarilik, Sünni Müslümanların büyük çoğunluğunun inanç çerçevesini şekillendirmeye devam etmektedir.
İmam Eşari'nin kurduğu bu sistem, İslam'ın inanç esaslarını, karmaşık felsefi ve kelami tartışmalar karşısında korumayı ve makul bir zeminde izah etmeyi başarmış, asırlardır Müslüman entelektellerin ve inananların yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.