Felsefe, insanın evreni, yaşamı ve varoluşu akıl ve mantık yoluyla sistematik bir şekilde anlama çabası olarak MÖ 6. yüzyılda Antik Yunan'da, özellikle de Anadolu'nun batı kıyısındaki Milet (Miletos) şehrinde ortaya çıkmıştır.
Milet, felsefenin doğuşu için ideal bir ortama sahipti:
Felsefenin en temel özelliği, dünyayı açıklama biçimindeki köklü değişimdir.
Miletli filozoflar, "Şimşek neden çakar?" sorusuna "Tanrı Zeus kızdığı için" demek yerine, "Doğal hava olaylarının bir sonucu olarak" cevabını aramaya başladılar. İşte bu, felsefenin başlangıcıdır.
Milet Okulu filozoflarının temel sorusu şuydu: "Arkhe (ἀρχή) nedir?" Yani, evrendeki sonsuz çeşitliliğin kaynağı olan, her şeyin kendisinden çıktığı temel madde (ilk töz) nedir?
Felsefenin ve bilimin babası kabul edilir. Arkhe'nin su olduğunu iddia etti. Bu fikre; suyun katı, sıvı, gaz hallerine bürünebilmesi ve tüm canlılar için hayati önem taşıması gibi gözlemlere dayanarak ulaştı. Ayrıca bir güneş tutulmasını önceden hesapladığı söylenir.
Thales'in öğrencisidir. Su gibi belirli bir maddenin, kendisi gibi belirli olan diğer maddeleri (örneğin ateşi) nasıl doğurabileceğini sorguladı. Ona göre arkhe, Apeiron yani sınırsız, sonsuz ve belirsiz olan bir özdü. Bu fikirle soyut düşünceye geçişin ilk adımını attı.
Anaksimandros'un öğrencisidir. Apeiron'un çok soyut olduğunu düşünerek arkhe'yi yeniden somut bir temele, havaya dayandırdı. Ona göre var olan her şey, havanın yoğunlaşması ve seyrekleşmesi ile oluşuyordu. Örneğin, hava seyrekleşerek ateşe, yoğunlaşarak önce rüzgara, sonra buluta, suya, toprağa ve en son taşa dönüşüyordu. Bu, nitel değişimden nicel değişime doğru önemli bir adımdı.
Milet Okulu, bize şunları miras bıraktı:
Kısacası, Milet'te başlayan bu entelektüel macera, insanlığın mitolojik düşünceden sıyrılıp aklın aydınlığına yürüdüğü ilk ve en önemli adımdır.