Devasa yük gemileri, kruvaziyerler ve tankerler... Hepsi binlerce ton ağırlığında çelik yığınları. Peki nasıl oluyor da bu dev metal kütleleri suyun üzerinde bir kuş tüyü gibi süzülüyor ve batmıyor? Bu sorunun cevabı, fizik biliminin en temel ve güzel yasalarından birinde yatıyor: Arşimet Prensibi.
Milattan önce 3. yüzyılda yaşamış Yunan bilim insanı Arşimet, bir gün hamamda yıkanırken suyun kaldırma kuvveti ile ilgili önemli bir ilke keşfetti. Efsaneye göre "Buldum! Buldum!" diye bağırarak hamamdan fırlamış. Prensip şunu söyler:
"Sıvı içine batırılan bir cisme, sıvı tarafından uygulanan kaldırma kuvveti, cismin taşırdığı sıvının ağırlığına eşittir."
Matematiksel olarak ifade etmek gerekirse:
\( F_k = \rho_{sıvı} \times V_{batan} \times g \)
Burada \( F_k \) kaldırma kuvveti, \( \rho_{sıvı} \) sıvının yoğunluğu, \( V_{batan} \) cismin batan hacmi ve \( g \) yer çekimi ivmesidir.
Bir gemiyi suya koyduğunuzda, geminin ağırlığı kadar suyu taşırır. Gemi ne kadar ağırlaşırsa (yük alırsa), o kadar daha fazla suyu taşırmak için daha derine batar. Ancak kritik nokta şudur:
Bir teneke konserve kutusunu alın. İçi kapalıyken (hava dolu) suya koyun, yüzer. Aynı teneke kutuyu içi suyla doldurup kapatın ve suya koyun, batar. Çünkü ikinci durumda ortalama yoğunluk artmıştır. Gemiler de tıpkı içi hava dolu dev teneke kutular gibidir.
Eğer gemi gövdesinde bir delik açılır ve içeri su dolmaya başlarsa, durum değişir:
Geminin sadece yüzmesi değil, dengeli yüzmesi de önemlidir. Burada iki kavram devreye girer:
![]()
Gemilerin batmaması, fizik yasalarının mükemmel bir uygulamasıdır. İnsanlık, Arşimet'in keşfettiği bu basit ama güçlü prensibi kullanarak, okyanusları aşan devasa yapılar inşa etmeyi başarmıştır. Bu, bilimin günlük hayatımızı ve teknolojimizi nasıl şekillendirdiğinin muhteşem bir örneğidir. Bir dahaki sefere dev bir gemiyi gördüğünüzde, onun sadece bir mühendislik harikası değil, aynı zamanda 2300 yıllık bir fizik kanununun yüzen bir kanıtı olduğunu hatırlayın.