Bu soru, hem günlük hayattaki merakımızı (statik elektrik çarpması) hem de tıbbi cihazların çalışma prensibini anlamak açısından oldukça önemli. Kısa cevap: Evet, insan vücudu elektriği iletir. Ancak bu iletim, bir bakır telinki gibi değildir. Gelin bu ilginç konuyu birlikte inceleyelim.
İnsan vücudunun büyük bir kısmı sudan oluşur. Bu su, çözünmüş haldeki tuzlar (sodyum, potasyum, klorür gibi iyonlar) sayesinde iletken bir özellik kazanır. Yani vücudumuz, esas olarak bir "iyonik iletken"dir. Metaller ise elektron akışıyla iletir (elektronik iletkenlik).
Kuru bir cilde sahip insan vücudunun direnci oldukça yüksektir (yaklaşık 100.000 Ohm). Ancak bu direnç, örneğin 230V'luk bir şebeke voltajı karşısında hızla düşer. Elektrik çarpmasının tehlikesi, vücuttan geçen akımın miktarına (Amper) bağlıdır. Kalpten geçen çok küçük bir akım (10-50 mA bile) bile ölümcül olabilir.
İlginç bir nokta, vücudumuz sadece dışarıdan gelen elektriği iletmekle kalmaz, aynı zamanda kendi elektriğini de üretir ve kullanır. Sinir sistemimiz, kaslarımız ve kalbimiz, iyon değişimine dayalı aksiyon potansiyelleri adı verilen mikro elektrik sinyalleriyle çalışır. EKG (kalp grafisi) ve EEG (beyin grafisi) cihazları, bu doğal biyoelektrik aktiviteyi ölçer.
İnsan vücudu, özel bir tür iletken olan iyonik iletkendir. Bu özellik, hem hayati fonksiyonlarımız için (sinir sistemi) hem de dış elektrik kaynakları karşısındaki risklerimizi belirler. Elektriği iletebilmemiz, onunla güvenli bir şekilde nasıl etkileşime gireceğimizi bilmeyi zorunlu kılan bir gerçektir. Unutmayın, hayatımızı sürdüren mikro elektrik sinyalleri, aynı zamanda dikkat edilmezse hayatımızı alabilecek makro elektrik akımlarına karşı bizi savunmasız bırakır.