Modern Türk hikayeciliğinin ustalarından Memduh Şevket Esendal’ın 1946 yılında yayımlanan “Gurbet Hikayeleri”, adından da anlaşılacağı üzere “gurbet” teması etrafında şekillenir. Ancak buradaki gurbet, sadece coğrafi bir uzaklık değil; aynı zamanda yalnızlık, aidiyetsizlik, sıla hasreti ve toplumsal değişim karşısındaki bireyin içsel yabancılaşmasıdır. Esendal, sade, duru ve yalın anlatımıyla, sıradan insanların hayatlarından kesitler sunarak derin psikolojik ve sosyolojik tahliller yapar.
Esendal’ın en belirgin özelliği olan “durum hikayeciliği” bu kitapta da kendini gösterir. Olaylardan ziyade, karakterlerin ruh halleri, iç çatışmaları ve sessiz dramları ön plandadır. Hikayelerdeki karakterler genellikle İstanbul’a veya büyük şehirlere çalışmaya gelmiş, memleket özlemi çeken, kimi zaman uyum sağlayamayan, kimi zaman da yeni hayatı kabullenmeye çalışan insanlardır.
Başlıca temalar şunlardır:
Kitap, birbirinden bağımsız ancak aynı temayı işleyen çok sayıda kısa hikayeden oluşur. İşte bunlardan birkaç önemli örnek:
Memleketinden uzakta, İstanbul’da yaşayan bir adamın hikayesidir. Memleketine duyduğu özlemi, oradan gelen veya orayı hatırlatan nesnelere (bir kucak çiçek gibi) bağlar. Basit bir nesne, onun için derin bir anlam ve hatıra dünyasının kapısını aralar, içsel bir yolculuğa çıkmasına sebep olur.
Adı gibi göç olgusunu merkeze alır. Yeni bir hayata başlamak için memleketini terk eden karakterin, gittiği yerde karşılaştığı zorluklar, uyum süreci ve geçmişe dair pişmanlık/özlem duyguları işlenir. Göçün sadece fiziksel bir hareket değil, ruhsal bir sarsıntı olduğu vurgulanır.
Kitaba adını veren temayı doğrudan ele alan hikayelerden biridir. Gurbetteki bir karakterin, ailesinden, alışkın olduğu çevreden uzakta hissettiği boşluk ve aidiyet arayışı anlatılır. Gündelik hayattaki küçük bir olay bile onu derin bir iç hesaplaşmaya sürükleyebilir.
Memduh Şevket Esendal, Türk edebiyatında “olay hikayeciliği” (Maupassant tarzı) yaygınken, “durum hikayeciliği” (Çehov tarzı) ile öne çıkmıştır. Onun hikayelerinde şiddetli çatışmalar, süslü betimlemeler yoktur. Aksine, günlük hayatın içinden, sıradan diyaloglar ve iç konuşmalarla karakterlerin psikolojisi yansıtılır. Bu yalınlık, anlatılan duyguların okur tarafından daha içten ve gerçekçi hissedilmesini sağlar.
“Gurbet Hikayeleri”, özellikle Türkiye’nin 1940’lı yıllardan itibaren hızlanan iç göç hareketlerine edebi bir ayna tutması açısından sosyolojik bir belge niteliği de taşır. Esendal, toplumdaki bu büyük dönüşümü, bireyin iç dünyası üzerinden okura sunar.
“Gurbet Hikayeleri”, sadece “gurbetçi” insanların değil, modern hayatın getirdiği yalnızlık, yabancılaşma ve aidiyet arayışı içindeki herkesin kendinden bir parça bulabileceği zamansız bir eserdir. Memduh Şevket Esendal, derin insani meseleleri, büyük sözlere başvurmadan, sessiz ve sakin bir dille anlatmadaki ustalığını bu kitapta da gösterir. Edebiyatımızda göç, hasret ve yalnızlık temalarını anlamak isteyen her okur için temel bir başvuru kaynağıdır.
Kitap, insanın “yuva” arayışının evrensel hikayesini anlatır. Bize şunu hatırlatır: Gurbet bazen kilometrelerce uzakta değil, içimizde yaşadığımız bir histir.