Günlük hayatta sıkça duyduğumuz, medyada, sosyal ilişkilerde ve iç dünyamızda yer bulan güçlü bir duygu: nefret. Peki, bu kadar yaygın kullanılan bu kelime tam olarak ne anlama geliyor? İngilizce karşılığı "hate" olan bu kavram, yalnızca basit bir "hoşlanmama" hâlinden çok daha derin ve karmaşık psikolojik, sosyolojik boyutları olan bir olgudur.
Nefret, bir kişiye, gruba, nesneye, fikre veya davranışa karşı duyulan yoğun bir olumsuz duygu, düşmanlık ve tiksinme halidir. Sevginin zıttı olarak görülür. Etimolojik olarak Türkçeye Arapçadan geçmiş olan "nefret" kelimesi, "uzak durma, kaçınma" anlamındaki "nefr" kökünden gelir. İngilizce "hate" ise Eski İngilizce "hete" (düşmanlık, öfke) kelimesinden türemiştir.
Psikologlar, nefretin genellikle korku, çaresizlik, tehdit algısı, özgüven eksikliği veya derin bir hayal kırıklığı gibi duygulardan kaynaklandığını belirtir. Sosyolojik açıdan ise nefret, özellikle "öteki"ne karşı, bir gruba aidiyet duygusunu güçlendirmek için kullanılan bir araç haline gelebilir. Tarih boyunca etnik, dini veya siyasi nefret söylemleri, kitlesel şiddet olaylarının arkasındaki itici güç olmuştur.
Nefret söylemi, bir kişi veya grubu, ırkı, dini, cinsiyeti, cinsel yönelimi veya başka bir özelliği nedeniyle aşağılayan, tehdit eden veya şiddete teşvik eden ifadelerdir. Nefret suçu ise bu tür önyargılardan motive olan suç eylemleridir. Her ikisi de demokratik toplumlar için ciddi bir tehdit oluşturur.
Bireysel ve toplumsal düzeyde nefret duygusunun yıkıcı etkilerini azaltmak mümkündür:
"Hate" yani nefret, insan duygusal spektrumunun en karanlık köşelerinden biridir. Ancak onu tanımak, kaynaklarını anlamak ve onunla bilinçli bir şekilde mücadele etmek, daha hoşgörülü, barışçıl ve bir arada yaşayabilen bir birey ve toplum olmanın anahtarıdır. Unutmamak gerekir ki, nefret çoğunlukla anlamamaktan, sevgi ve empati ise anlamaktan doğar.
Bu içerik, "hate" kavramını genel kültür ve psiko-sosyal bir perspektiften ele alan bir bilgilendirme yazısıdır.