Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, toplumsal normların kadınların kamusal alandaki varlığını büyük ölçüde kısıtladığı bir çağda, bir kadın kalemiyle edebiyat dünyasına adımını attı. Fatma Aliye Hanım (1862-1936), Türk edebiyat tarihinde "ilk kadın romancı" unvanını taşıyan, çok yönlü ve mücadeleci bir aydındır. Onun hikayesi, sadece edebi bir başarı değil, aynı zamanda bir kadının bilgi ve yetenekleriyle toplumda yer açma çabasının da destansı bir öyküsüdür.
Fatma Aliye, ünlü devlet adamı ve tarihçi Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı olarak İstanbul'da dünyaya geldi. Evde özel eğitim aldı, Fransızca öğrendi ve geniş bir kütüphaneye erişim imkanı buldu. Bu entelektüel ortam, onun düşünce dünyasının şekillenmesinde büyük rol oynadı. Edebiyat, felsefe, din ve kadın hakları üzerine çalışmalar yaptı.
İlk çevirilerini ve yazılarını, dönemin yaygın bir uygulaması olarak, "Bir Kadın" mahlasıyla yayımladı. Bu imza, onun kimliğini gizlemekten çok, kadınlık durumuna yapılan bir vurguydu. 1892'de yayımlanan Muhadarat romanı, onun ilk ve en önemli eserlerinden biri kabul edilir. Bu roman, güçlü bir kadın karakter etrafında şekillenir ve kadınların eğitimi, evlilik ve toplumsal baskı gibi temaları cesurca işler.
Fatma Aliye, edebiyatla sınırlı kalmadı. Kadınların eğitimi ve toplumsal hayata katılımı için verdiği mücadele onu bir kadın hakları savunucusu yaptı. "Teali-i Nisvan Cemiyeti" (Kadınların Yükselmesi Derneği) gibi oluşumlarda yer aldı, gazete ve dergilerde makaleler yazdı. Felsefe ve din üzerine yaptığı çalışmalarla, döneminin en bilgili kadınlarından biri olarak kabul edildi.
Fatma Aliye Hanım'ın mirası, Türk Edebiyatı'nda kadın yazarların önünü açan bir kıvılcım oldu. Onun çabaları, Halide Edip Adıvar, Nezihe Muhiddin ve daha niceleri için bir ilham kaynağı teşkil etti. Unutulmaya yüz tutmuşken, 2009 yılından itibaren Türk lirası banknotlarının (50 TL) arka yüzünde portresinin yer alması, onun değerinin yeniden hatırlanmasını ve takdir edilmesini sağladı.
"İlk kadın romancımız kimdir?" sorusunun cevabı olan Fatma Aliye Hanım, sadece bir edebiyatçı değil; bir öncü, bir aktivist ve derin bir düşünürdü. O, kalemiyle sınırları zorlayarak, kendisinden sonra gelecek kadın yazarlar ve aydınlar için sağlam bir zemin hazırladı. Eserleri ve fikirleriyle, Türk edebiyatı ve kadın hareketi tarihinde silinmez bir iz bıraktı.