Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde, siyasi ve askeri fetihler kadar önemli bir diğer adım da eğitim ve bilim kurumlarının temellerinin atılmasıydı. Bu anlamda, 1331 yılında İznik'te açılan medrese, Osmanlı eğitim sisteminin ilk taşını oluşturur. Sadece bir okul değil, devletin bir "bilim ve kültür politikası" izleyeceğinin de somut bir göstergesidir.
Orhan Gazi, 1331'de İznik'i fethederek, bu kadim şehri Osmanlı'nın ilk başkenti yaptı. Fetih, sadece toprak kazanımı değil, aynı zamanda bir "imar ve iskân" hareketiydi. Şehrin sosyal ve kültürel dokusunu canlandırmak amacıyla, ilk Osmanlı medresesinin inşasına karar verildi. Medrese, İznik Ayasofya (Orhan Gazi) Camii'nin yanına inşa edilmiş ve eğitime başlamıştır.
Medresenin ilk müderrisi (profesör), dönemin önemli İslam alimi Davud-ı Kayseri'dir. Kendisi tasavvuf ve kelam ilimlerinde derin bilgi sahibi bir isimdi. Bu atama, medresenin sıradan bir okul olmayıp, yüksek seviyeli bir ilmî ve fikrî merkez olarak planlandığını gösterir. Davud-ı Kayseri, burada pek çok öğrenci yetiştirerek Osmanlı ilim geleneğinin temellerini atmıştır.
İznik Medresesi, klasik İslam medrese geleneğinin Osmanlı'daki ilk uygulama alanıdır. Burada verilen eğitimin temel özellikleri şunlardı:
Bu medrese, Sahn-ı Seman ve Süleymaniye gibi daha sonra kurulacak büyük medrese komplekslerinin prototipidir. Aynı zamanda, devlet kadrosunu dolduracak olan kadı, müderris, müftü gibi dinî ve idari personelin yetiştirilmesinde bir "model okul" işlevi görmüştür.
İznik Medresesi'nin açılmasıyla birlikte:
Ne yazık ki, medrese binası orijinal haliyle günümüze ulaşmamıştır. Ancak, İznik'teki Yeşil Cami Külliyesi içinde yer aldığı düşünülen alan, tarihi önemi nedeniyle koruma altındadır. İznik, bugün hem erken Osmanlı mimarisinin hem de bu büyük eğitim geleneğinin başlangıç noktası olarak ziyaretçilerini ağırlamaya ve tarihe tanıklık etmeye devam etmektedir.
İznik Medresesi, Osmanlı Devleti'nin bir "beylik"ten "cihan devleti"ne giden yolculuğunda, sadece kılıçla değil, kalemle de ilerleyeceğinin en açık kanıtıdır. Kuruluşu, Osmanlı'nın eğitime, bilime ve entelektüel birikime verdiği değerin en erken ve en somut ifadesidir. Bu küçük medrese, altı asır boyunca sürecek köklü bir ilim geleneğinin tohumlarını toprağa serpmiş, Osmanlı kültür ve medeniyetinin temel taşlarından birini oluşturmuştur.