Bir ülkenin dünya haritasındaki yeri, sadece enlem ve boylamlardan ibaret değildir. O nokta, tarihin akışını, uluslararası ilişkileri, ekonomik kaderi ve güvenlik stratejilerini derinden etkileyen bir "jeopolitik konum" anlamı taşır. Peki, bu sıkça duyduğumuz kavram tam olarak neyi ifade ediyor? Gelin, bu stratejik kavramı birlikte inceleyelim.
Jeopolitik konum, bir ülkenin, bölgenin veya coğrafi alanın; fiziki coğrafya özelliklerinin (denizlere açılım, dağ sıraları, boğazlar vb.) ve beşeri-ekonomik coğrafya unsurlarının (komşular, enerji koridorları, kültürel hatlar) uluslararası politika, güç dengesi ve strateji üzerindeki etkisini ifade eder. Kısacası, "coğrafyanın siyasete ve güce etkisi"nin analizidir.
Önemli deniz yolları (Hürmüz Boğazı, Malakka Boğazı) veya stratejik boğazlara (İstanbul ve Çanakkale Boğazları) sahip olmak, küresel ticareti ve enerji akışını kontrol etme potansiyeli sağlar.
Petrol ve doğal gaz yataklarına sahip olmak veya bu kaynakların taşındığı boru hatları üzerinde bulunmak (örneğin Türkiye veya Ukrayna), ülkeyi enerji jeopolitiğinin merkezine yerleştirir.
Birden fazla kıtayı veya büyük kültürel havzayı birbirine bağlayan ülkeler (Türkiye, Mısır), doğal bir ticaret, ulaşım ve diplomasi merkezi haline gelir.
Doğal sınırlar (sıradağlar, geniş denizler) savunmayı kolaylaştırırken, düzlükler ve açık sınırlar istikrarsızlık riski taşıyabilir.
Güçlü bir jeopolitik konum, bir çift taraflı kılıç gibidir.
Jeopolitik konum, sabit bir kader değil, yönetilmesi gereken dinamik bir stratejik unsurdur. Coğrafya kaderdir, ancak bu kaderi akıllı politikalar, güçlü ittifaklar ve sağlam bir iç yapı ile yönetmek mümkündür. Bir ülkenin haritadaki noktası, onun dünya sahnesindeki rolünün en temel senaryosudur. Bu senaryoyu iyi okuyup, doğru hamlelerle yönetebilenler, tarihin akışında söz sahibi olmayı sürdürürler.
Jeopolitik, haritaların sessiz dilini, uluslararası ilişkilerin gürültülü arenasında konuşturan bilim ve sanattır.