Osmanlı Devleti'nin uzun tarihi boyunca en önemli dönüm noktalarından biri, 23 Aralık 1876 tarihinde ilan edilen Kanun-i Esasi'dir. Bu belge, imparatorluğun ilk yazılı anayasası olarak tarihe geçmiş ve Osmanlı siyasi hayatında köklü değişikliklerin kapısını aralamıştır.
Kanun-i Esasi, kelime anlamıyla "Temel Kanun" veya "Esas Kanun" demektir. Modern tabirle, Osmanlı Devleti'nin ilk anayasasıdır. Padişah II. Abdülhamid döneminde ilan edilmiş ve Osmanlı Devleti'nde meşruti monarşi düzeninin resmi olarak başlangıcını temsil etmiştir.
19. yüzyıl, Osmanlı Devleti için "yenilikçi hareketlerin yüzyılı" olmuştur. Tanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı (1856) gibi reform belgelerinin ardından, devleti dağılmaktan kurtarmak ve modernleştirmek amacıyla daha köklü bir adım atılmıştır.
Bu koşullar altında, Mithat Paşa önderliğinde hazırlanan anayasa, padişahın onayıyla yürürlüğe girmiştir.
İki kanattan oluşuyordu:
Meclis, padişahın onayına sunulmak üzere kanun tasarısı hazırlama yetkisine sahipti.
Anayasa, Osmanlı tebaasına bazı yeni haklar tanıdı:
Kanun-i Esasi'nin uygulanması uzun sürmedi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nın (93 Harbi) çıkmasını gerekçe gösteren II. Abdülhamid, 1878'de Meclis'i süresiz olarak kapattı ve anayasayı askıya aldı. Bu dönem, tarihte İstibdat Dönemi olarak anılacaktı.
Ancak anayasa tamamen rafa kalkmadı. 24 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanı ile yeniden yürürlüğe girdi ve 1909'da önemli değişikliklere uğradı. Bu değişikliklerle padişahın yetkileri kısıtlanırken, meclisin ve hükümetin gücü arttırıldı.
Kanun-i Esasi, çalkantılı bir dönemde doğmuş, uygulanması kesintilere uğramış olsa da, Türk siyasi tarihinde anayasal düşünce ve parlamenter geleneğin mihenk taşı olarak yerini korumaktadır. Osmanlı'nın modernleşme çabalarının en somut ve kurumsal ifadelerinden biri olarak, bugünün Türkiye'sinin siyasi kurumlarının anlaşılması için temel bir referans noktasıdır.