Osmanlı İmparatorluğu'nun üç kıtaya yayılan muazzam gücünün temelinde, merkeze bağlı, düzenli ve profesyonel bir ordu sistemi yatar. Bu sistemin en önemli ve sembolik yapı taşı ise Kapıkulu Ocakları ve onun en meşhur birliği olan Yeniçerilerdir. Padişahın "kapısının kulu" anlamına gelen bu askerler, devşirme sistemiyle toplanır, sıkı bir eğitimden geçirilir ve doğrudan padişaha bağlı olarak görev yaparlardı.
Kapıkulu askerleri, Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde, merkezi otoriteyi güçlendirmek ve padişahı feodal beylerin (Tımarlı Sipahiler) etkisinden korumak amacıyla oluşturuldu. Geleneksel ordu yapısına alternatif, sürekli savaşa hazır, maaşlı bir yaya kuvvetiydi.
Kapıkulu Ocakları temelde iki ana gruba ayrılırdı:
Sipah, Silahtar, Sağ ve Sol Ulufeciler, Sağ ve Sol Garipler olarak altı bölükten oluşan seçkin atlı birliklerdi. Savaşta padişahın çadırını korur, gerektiğinde saldırıya katılırlardı.
Yeniçeriler, Hristiyan tebaadan (çoğunlukla Balkanlar'dan) küçük yaşta toplanan, zeki ve sağlıklı çocuklardan (devşirme) oluşurdu. Bu sistemin temel mantığı şuydu:
Yeniçeriler, özellikle 15. ve 16. yüzyıllarda Osmanlı'nın fetihlerinde kritik rol oynadı. Ancak zamanla sistem bozulmaya başladı:
Bu çöküş, Sultan II. Mahmud'un 1826'da tarihi kararıyla son buldu. "Hayırlı bir olay" anlamına gelen Vaka-i Hayriye ile Yeniçeri Ocağı topa tutularak kaldırıldı ve yerine modern Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusu kuruldu.
Kapıkulu askerleri, özellikle Yeniçeriler, Osmanlı tarihinin en ikonik kurumlarından biridir. Yaklaşık 500 yıl boyunca imparatorluğun hem koruyucu kalkanı hem de zamanla kangren olmuş bir yarası haline gelmişlerdir. Askeri tarih, sosyoloji ve devlet yönetimi açısından üzerinde derinlemesine düşünülmesi gereken benzersiz bir sosyal mühendislik örneğidirler.