Osmanlı tarihinin belki de en renkli, en çok tartışılan ve "zevk ve sefa" ile özdeşleşen dönemi olan Lale Devri, adını tahtta oturan padişahın kişiliğinden ve tercihlerinden ayrı düşünülemez. Bu devre damgasını vuran isim, 23. Osmanlı Padişahı III. Ahmet'tir. Onun saltanatı, bir yanda lüks, eğlence ve estetik hamlelerle, diğer yanda ise kaçınılmaz sona doğru sürüklenen askeri ve siyasi çalkantılarla doludur.
III. Ahmet, 1673'te doğdu ve 1703'te tahta çıktı. Amcası II. Mustafa'nın tahttan indirilmesiyle başa geçen padişah, sanata, edebiyata ve özellikle de hat sanatına büyük ilgi duyan, kültürlü bir hükümdardı. Kendisi de iyi bir hattattı. Bu estetik zevki, devletin yönetim anlayışına ve İstanbul'un fiziksel dokusuna da yansıyacaktı.
III. Ahmet'in saltanatının ilk yılları, uzun süren savaşlarla (özellikle Prut Savaşı ve sonrası) geçti. Ancak 1718'de imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayan barış dönemi, tarihe Lale Devri olarak geçecek olan süreci başlattı. Bu dönemin mimarı, padişahın damadı ve sadrazamı olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'ydı. İkili, barışı fırsat bilerek:
Ancak bu görkemli ve renkli tablonun arka planı hiç de parlak değildi. Halk, uzun savaşların getirdiği yüksek vergiler ve ekonomik sıkıntılarla boğuşurken, saray çevresinin savurganlığı ve lüksü tepki çekmeye başladı. Ayrıca, İran'a karşı açılan savaşta (1723-1727) kesin bir sonuç alınamaması ve 1730'daki başarısız Tebriz Seferi, hoşnutsuzluğu tırmandırdı.
Sonuç, 1730 yılında Patrona Halil önderliğinde patlak veren kanlı bir isyan oldu. İsyan sonucunda:
III. Ahmet ve Lale Devri, Osmanlı tarihyazımında uzun süre "safahat devri" olarak yargılandı. Ancak modern tarihçilik, bu dönemi daha nüanslı bir şekilde ele alır. III. Ahmet dönemi, Osmanlı elitinin Batı'ya yönelik ilk kültürel ve teknolojik açılımlarının (matbaa gibi) yaşandığı, barışın sanat ve mimariye yansıdığı bir "yenilenme çabası" olarak da görülür. Ne var ki, bu çaba, devlet yapısındaki köklü sorunları çözmekten uzak, yüzeysel ve seçkinci kalmış; halkla yönetim arasında derin bir uçurum oluşmasına neden olmuştur.
Özetle, III. Ahmet, Osmanlı'nın son parlak dönemlerinden birinin, hem ışıltılı hem de trajik yüzünü temsil eden bir padişahtır. Onun kişisel zevkleri ve damadının politikaları, İstanbul'u geçici bir "bahar" havasına büründürmüş, ancak bu bahar, sosyal patlamayla sona eren kısa bir "lale mevsimi" olarak tarihe geçmiştir.