Masumiyet karinesi, modern hukuk sistemlerinin ve demokratik toplumların en temel, vazgeçilmez ilkelerinden biridir. Basit bir tanımla; suç isnadıyla yargılanan herkesin, hakkında kesinleşmiş bir mahkeme hükmü olmadıkça "suçsuz" sayılması gerektiği prensibidir. Bu ilke, bireyi devletin keyfi gücüne karşı koruyan en önemli kalkandır.
Bu ilke, uluslararası sözleşmelerden ulusal anayasamıza kadar pek çok metinde güvence altına alınmıştır:
Bu ilke sadece bir formalite değil, adalet sisteminin ruhunu oluşturur:
Hayır. Bu yaygın ve büyük bir yanlış anlamadır. Masumiyet karinesi, şüphelinin yargılanmasını veya tutuklanmasını engellemez. Sadece, yargılama süreci boyunca ona "suçlu" gözüyle bakılmamasını ve cezalandırılmamasını garanti eder. "Tutuklama" bir ceza değil, bir koruma tedbiri olarak kabul edilir.
Günümüzde masumiyet karinesinin önündeki en büyük tehdit, sosyal medya ve medyanın yargısıdır. Henüz yargılanmadan, bireylerin "kesin suçlu" ilan edilmesi, itibarlarının zedelenmesi ve hatta toplum içinde linç edilmeleri, bu evrensel ilkenin ciddi bir ihlalidir. Hukuk, duygulara veya kamuoyuna göre değil, somut delillere ve usule göre işler.
Masumiyet karinesi, sadece suç isnadı altındakileri değil, toplumdaki her bireyi koruyan bir ilkedir. Çünkü teoride, herkes potansiyel bir şüpheli olabilir. Bu ilke, devletin gücünü sınırlayarak, bireyin onurunu ve haklarını güvence altına alır. Unutmamak gerekir ki, suçsuz bir kişinin mahkum edilmesi, gerçek suçlunun cezasız kalmasından daha büyük bir adaletsizliktir. Masumiyet karinesi, bu büyük adaletsizliği önlemek için var olan en önemli hukuki güvencedir.