Mide, güçlü hidroklorik asit (HCl) ve sindirim enzimleriyle dolu agresif bir ortamdır. Bu salgılar, yediğimiz besinleri parçalayabilecek kadar güçlüdür. Peki neden mide kendi dokusunu sindirmez? Bu sorunun cevabı, vücudun mükemmel koruyucu mekanizmalarında yatar.
Midenin iç yüzeyini kaplayan özel epitel hücreleri, sürekli olarak kalın, alkali bir mukus tabakası salgılar. Bu tabaka:
Mide epitel hücreleri, vücuttaki en hızlı yenilenen hücreler arasındadır. Mide zarı (mukoza) tamamen 3-5 günde bir kendini yeniler. Bu hızlı turnover, oluşabilecek küçük hasarların kısa sürede onarılmasını sağlar.
Mide, ana sindirim enzimi olan pepsini, aktif olmayan bir öncül formunda (pepsinojen) salgılar. Pepsinojen, ancak mide asidi (HCl) veya halihazırdaki aktif pepsin ile temas ettiğinde aktif pepsin haline dönüşür. Bu mekanizma, enzimin salgılandığı hücrelere zarar vermesini engeller.
Mide hücreleri tarafından üretilen prostaglandinler (özellikle PGE₂):
Mide yüzeyindeki epitel hücrelerinin zarında bulunan özel iyon pompaları (örneğin, Na⁺/H⁺ değiştiricileri), hücre içine sızan aşırı hidrojen iyonlarını (H⁺) uzaklaştırarak hücrenin asidik ortamda hayatta kalmasını sağlar.
Koruyucu faktörler (mukus bariyeri) ile saldırgan faktörler (asit, pepsin) arasındaki hassas dengenin bozulması durumunda, mide duvarında hasar oluşmaya başlar. Bu durum, en yaygın olarak:
Bu etkenler mukus bariyerini zayıflatarak, mide asidinin mide veya onikiparmak bağırsağı duvarını aşındırmasına ve ülser oluşumuna yol açar.
Midenin kendini sindirmemesi, birbiriyle uyum içinde çalışan çok katmanlı bir savunma sistemi sayesinde mümkün olur. Mukoza bariyeri, hızlı hücre yenilenmesi, enzimlerin kontrollü aktivasyonu ve hücresel direnç mekanizmaları, bu hayati organı kendi güçlü kimyasal saldırısından koruyan mükemmel bir tasarım örneğidir. Bu dengenin bozulması ise sindirim sistemi hastalıklarına davetiye çıkarır.