Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecinde ve Türk Kurtuluş Savaşı'nın siyasi ve hukuki temelini oluşturan Misak-ı Milli (Milli Yemin), Türk milletinin bağımsızlık ve vatan bütünlüğü konusundaki kararlılığının en somut ifadesidir. Son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920'de kabul edilen bu belge, "milli sınırlar" kavramını ilk kez resmi olarak tanımlamıştır.
İstanbul'un işgal altında olduğu bir dönemde, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Ankara'da yürütülen mücadelenin meşruiyet kaynağı olan Misak-ı Milli, sadece bir sınır belgesi değil, aynı zamanda tam bağımsızlık ilkesinin bir manifestosudur. İtilaf Devletleri'ne ve dünyaya, "Türk vatanının sınırları budur ve parçalanamaz" mesajını vermiştir.
Misak-ı Milli beyannamesi, altı maddeden oluşmaktadır. Her bir madde, yeni Türk devletinin temel prensiplerini ortaya koyar:
Misak-ı Milli, ülke bütünlüğü için bir hedef ve mücadele alanı olarak tanımlanmıştır. Lozan Antlaşması (1923) ile bu hedeflerin büyük kısmına ulaşılmış, Anadolu ve Doğu Trakya'daki ana vatan toprakları kurtarılmıştır. Ancak, Musul-Kerkük (Irak) ve Batı Trakya gibi bazı bölgeler Misak-ı Milli sınırları içinde belirtilmesine rağmen, siyasi ve askeri realiteler nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına dahil edilememiştir.
Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları, esas itibarıyla Misak-ı Milli'nin ikinci maddesinde tanımlanan "Türk ve Müslüman çoğunluğun bulunduğu topraklar" tanımına uygun olarak şekillenmiştir.
Misak-ı Milli, Türk milletinin vatanseverlik, bağımsızlık ve milli irade kavramlarını somutlaştırdığı en önemli belgelerden biridir. Sadece coğrafi sınırları değil, aynı zamanda yeni kurulacak devletin siyasi, ekonomik ve hukuki felsefesini de ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinin ve dış politika ilkelerinin anlaşılması için Misak-ı Milli kararlarını bilmek temel bir öneme sahiptir.