Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi ve milli mücadelenin siyasi manifestosu olan Misak-ı Milli (Milli Yemin), Türk tarihinin en kritik dönüm noktalarından biridir. İşgal altındaki bir milletin, vatanının bölünmez bütünlüğünü tüm dünyaya ilan ettiği bu belge, sadece bir sınır tespiti değil, aynı zamanda tam bağımsızlık ruhunun somutlaşmış halidir. Bu yazıda, Misak-ı Milli kararlarını, arka planını ve tarihimizdeki eşsiz önemini ele alacağız.
I. Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu, 30 Ekim 1918’de ağır şartlar içeren Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Antlaşmanın 7. maddesi, itilaf devletlerine güvenlik gerekçesiyle istedikleri yeri işgal etme hakkı tanıyor, bu da Anadolu’nun parça parça işgalinin önünü açıyordu. İstanbul’daki son Osmanlı Mebusan Meclisi, bu karanlık tablo karşısında, vatanın kurtuluş yollarını aramak ve milli iradeyi tüm dünyaya duyurmak amacıyla toplandı. İşte bu meclisin aldığı tarihi kararlar, 28 Ocak 1920 tarihinde “Misak-ı Milli” adıyla kabul edilip ilan edildi.
Belge, altı maddeden oluşan son derece net ve kararlı ifadeler içeriyordu:
Bu kararların ilanı, adeta bir domino taşı etkisi yarattı ve Türk tarihinin seyrini değiştirdi:
Misak-ı Milli, dağınık haldeki direniş hareketlerini ve Kuvayımilliye ruhunu, meşru ve tek bir siyasi çatı altında topladı. “Milli sınırlar” ve “tam bağımsızlık” fikri, Ankara’da açılacak olan TBMM’nin ve Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki mücadelenin tartışılmaz hedefi haline geldi.
İtilaf Devletleri, özellikle bu son maddeyi (tam bağımsızlık ve kapitülasyonların kaldırılması) bir meydan okuma olarak gördü. 16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edildi, Meclis basıldı, milletvekilleri tutuklandı ve Osmanlı Mebusan Meclisi dağıtıldı. Bu olay, Ankara’da 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılması için en önemli dönüm noktası oldu.
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ardından toplanan Lozan Konferansı’nda, Türk heyetinin pazarlık etmediği, üzerine titrediği esas hat, Misak-ı Milli sınırlarıydı. Nihayetinde, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları (Hatay hariç), büyük ölçüde Misak-ı Milli hedefleri doğrultusunda çizildi.
Misak-ı Milli, yenilgi ve umutsuzluk psikolojisinin hakim olduğu bir dönemde, Türk milletinin “varız ve var olacağız” diyen kolektif iradesinin yazılı haliydi. Sadece askeri bir zaferi değil, siyasi, ekonomik ve kültürel tam bağımsızlığı hedefleyen, çağdaş ve ileri görüşlü bir belgeydi. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde yükseldiği temel ilkeleri ve vatanın bölünmez bütünlüğü fikrini anlamak için, Misak-ı Milli’nin ruhunu anlamak şarttır. O, Türk ulusunun kaderini tayin hakkını kullanışının en görkemli ifadesidir.