Sezai Karakoç'un "Mona Roza" şiiri, Türk edebiyatının en gizemli, en çok konuşulan ve belki de en çok yanlış anlaşılan aşk şiirlerinden biridir. Sadece bir edebi metin değil, adeta bir kültür fenomeni haline gelen bu şiirin arkasındaki hikaye ve anlam katmanları, onu yıllardır ilgi odağı haline getirmiştir. Bu yazıda, "Mona Roza"nın hikayesini, tahlilini ve edebiyatımızdaki yerini ele alacağız.
Şiirin hikayesi, şair Sezai Karakoç'un 1950 yılında, henüz 19 yaşındayken Maraş Lisesi'nde okurken yazdığı iddiası etrafında şekillenir. Yaygın kanı, şiirin Karakoç'un sınıf arkadaşı Muazzez Akkaya'ya yazılmış platonik bir aşk mektubu olduğudur. "Mona Roza", İtalyanca'da "Hanımefendi Gül" anlamına gelir ve Muazzez isminin ("M" harfi) ve "gül" imgesinin birleşiminden doğmuş gibidir.
Ancak Sezai Karakoç, yıllar boyunca bu hikayeyi asla doğrulamamış, tam aksine, şiirin otobiyografik olmadığını, "Mona Roza"nın sembolik ve evrensel bir figür olduğunu ısrarla vurgulamıştır. Bu ketumluk, şiirin üzerindeki gizem perdesini daha da kalınlaştırmış, onu bir "söylenti" ve "efsane" haline getirmiştir.
Şiir, ilk olarak 1952'de Hisar dergisinde, daha sonra 1955'te Mülkiye dergisinde "Mona Rosa" başlığıyla (s ile) yayımlandı. Karakoç, şiiri 1993'te yayımlanan Gün Doğmadan adlı toplu şiirler kitabına alırken başlığı "Mona Roza" (z ile) olarak düzeltmiş ve bazı dizeleri değiştirmiştir. Bu, onun şiire verdiği nihai formdur.
"Mona Roza", lirik ve trajik bir aşkın, ulaşılamaz bir sevgilinin ("Mona Roza") ve onu seven şair-özne ("ben") etrafında dönen bir iç hesaplaşmanın şiiridir.
Şiir, serbest nazma yakın, ancak iç ahengi çok güçlü bir yapıya sahiptir. Tekrarlar ("Mona Roza", "siyah güller", "ak gömlek") ve çağrışımlar şiirin müzikalitesini artırır. İmgeler zengin ve yoğundur. Halk edebiyatından (türkü söyleme motifi) ve divan edebiyatından (mazmunlar) beslenen, ancak modern bir söyleyişe sahip bir dil kullanılmıştır.
"Mona Roza", sadece güzel bir aşk şiiri değil, bir kuşağın ruh halini yansıtan bir metindir. İmkansız aşk, toplumsal yabancılaşma, içe kapanış ve bireyin trajedisi gibi temaları işler. Sezai Karakoç'un sonradan geliştireceği Diriliş düşüncesinin ilk filizlerini de taşır; bir "ölüm"den sonra "diriliş" umudunun şiiridir aynı zamanda.
Gizemi, lirizmi ve derin anlam katmanlarıyla "Mona Roza", Türk şiirinde bir dönüm noktası olmuş ve sayısız şairi etkilemiştir. O, okurun kendi yorumunu katabileceği, her okuyuşta yeni anlamlar keşfedebileceği, zamansız bir edebiyat hazinesidir.