Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 20 Temmuz 1936'da İsviçre'nin Montrö kentinde imzalanan ve Türkiye'ye İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde tam kontrol hakkı veren uluslararası bir antlaşmadır. Bu sözleşme, Lozan Antlaşması'yla birlikte kurulan "Boğazlar Komisyonu"nu kaldırarak, Türkiye'nin boğazlardaki egemenliğini pekiştirmiş ve barış zamanı ile savaş zamanında geçiş rejimini düzenlemiştir.
Sözleşme, Türkiye'nin uluslararası arenada saygınlığını artıran, jeopolitik konumunu güçlendiren ve II. Dünya Savaşı öncesinde kritik bir diplomatik zafer olarak kabul edilen bir belgedir. Günümüzde hâlâ geçerliliğini korumaktadır.
Lozan Antlaşması (1923) ile boğazlar bölgesi askerden arındırılmış, geçişler uluslararası bir komisyonun kontrolüne bırakılmıştı. Bu durum Türkiye'nin güvenliği ve egemenliği açısından risk oluşturuyordu. 1930'ların başında dünyada yükselen gerilimler, Türkiye'nin boğazları savunma ihtiyacını artırdı. Türkiye'nin diplomatik çabaları sonucu toplanan Montrö Konferansı, bu sorunu kökten çözdü.
Sözleşmenin en önemli sonucu, Türkiye'nin boğazlar üzerindeki tam hakimiyetini uluslararası hukukla tanıması ve Karadeniz'i bir "barış denizi" haline getirecek düzenlemeler getirmesidir.
Sözleşmenin 21. maddesine göre, Türkiye kendini "yakın bir savaş tehdidi" altında hissederse, savaş gemilerinin geçişini tamamen kısıtlayabilir. Bu madde, Türkiye'ye çok kritik bir güvenlik esnekliği sağlamaktadır.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, yaklaşık 90 yıldır tartışmalara konu olmasına rağmen, işlevselliğini büyük ölçüde korumaktadır. Günümüzde gemi boyutlarının ve denizcilik teknolojisinin değişmesi, bazı çevrelerde sözleşmenin güncellenmesi yönünde tartışmalara yol açmaktadır. Ancak, Türkiye'nin resmi pozisyonu genellikle sözleşmenin Türkiye'nin milli güvenliği ve bölgesel istikrar için hayati önem taşıdığı ve korunması gerektiği yönündedir. Sözleşme, Türkiye'ye Karadeniz ve Akdeniz arasındaki bu kritik su yollarında eşsiz bir stratejik avantaj ve pazarlık gücü sağlamaya devam etmektedir.
Sonuç olarak, Montrö Boğazlar Sözleşmesi yalnızca bir geçiş rejimi belgesi değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlık, egemenlik ve uluslararası diplomasi alanındaki en parlak başarılarından biridir.